NEDEN TÜRKÇE DEĞİL DE THURKCHE?
İbrahim Dizman
''Whisne'' (Vişne), ''Taxim'' (Taksim), ''Balcon'' (Balkon), ''Roumelie'' (Rumeli), ''Mat Rock'' (Matrak), ''DoRock'' (Durak) ''Pasha'' (Paşa), ''Efendy'' (Efendi), ''Exen'' (Eksen), ''Berdush'' (Berduş), ''Dishi'' (Dişi) ya da ''Eylül's'', ''Hammam'', ''Cahide's'' gibi bar, lokanta, pastane, hatta dergi ve sanatçı adlarının yabancı dil kurallarına göre yazılarak kullanılması, Türkçe'deki bozulmaya yeni bir boyut kazandırdı.
Geçen aylarda ''Ticarette de Türkçe'' sloganıyla kampanya başlatan Türkçemizi Canlandırma Derneği'nin (TÜRKCAN) Başkanı Deniz Yiğit, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yabancı kelimelerin Türkçe okunuşlarıyla kullanımı ya da aynen yabancı dilde okundukları gibi kullanımı, Türk alfabesinin yabancı dildeki gibi okunuşu, yabancı fiillerin sonuna Türkçe ekler konularak Türkçeleştirilmesi gibi uygulamalar bulunduğunu vurguladı.
Türkler'de çok eski tarihlerden bu yana böyle bir eğilim olduğuna da işaret eden Yiğit, tarih boyunca Çince, Arapça, Farsça, Fransızca gibi dillere özenilerek bu dillerden kelimeler kullanıldığını anlatarak, bu özentinin günümüzde ise İngilizce'ye yönelik olduğunu bildirdi. Yiğit, pek çok kelimenin Türkçe karşılığı varken yabancı bir dildeki karşılığının kullanıldığını, oysa ki Türkçe'nin yeni kelimelerin türetilmesine uygun zengin bir dil olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
''Türkçe, kök ve eklerin pırıl pırıl saydamlığı, her yerde özdeş kalan kökün sözcüğün başında bir bakışta kendini göstermesi, bu köke art arda bitişebilen eklerle en sınırsız sayıda sözcük türetilebilmesi gibi özellikleriyle olağanüstü bir gelişme gücü bulunan bir dil. Gerçekten içine düştüğü bu durumu hak etmiyor. Türkçe'nin bu durumdan kurtulması gerekli.''
YABANCI DİL KULLANMA EĞİLİMİNİN NEDENLERİ
''Türkçe, kök ve eklerin pırıl pırıl saydamlığı, her yerde özdeş kalan kökün sözcüğün başında bir bakışta kendini göstermesi, bu köke art arda bitişebilen eklerle en sınırsız sayıda sözcük türetilebilmesi gibi özellikleriyle olağanüstü bir gelişme gücü bulunan bir dil. Gerçekten içine düştüğü bu durumu hak etmiyor. Türkçe'nin bu durumdan kurtulması gerekli.''
YABANCI DİL KULLANMA EĞİLİMİNİN NEDENLERİ
Buna karşı yapılabilecek şeyler bulunduğunu da kaydeden Yiğit, öncelikle bilim dilinin Türkçe olması, tezlerin Türkçe yazılıp gerekirse yabancı dile çevrilmesi, öğretimin yabancı dilde değil Türkçe yapılması, yazarların ve basın-yayın kuruluşlarının Türkçe'yi özenli kullanması gerektiğini dile getirdi.
Küreselleşen dünyada yalnız Türkçe'nin değil, pek çok ülkenin dilinin yabancı dil saldırısı altında olduğunu da belirten Yiğit, ancak söz konusu ülkelerin buna karşı önlemlerini aldıklarını bildirdi. Yiğit, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu konuda Fransızlar bize iyi örnek olmalı. Onlar yasayla Fransızca'ya sahip çıkıyorlar. Neden? Onlar da bu tehdit altında. Türkler'de çok büyük bir güven eksikliği var. Kendini tanımama var. Atatürk bize 'çalış, güven, övün' demiş. Çünkü kendimizi tanımamızı ve kendimizi iyi tanırsak övünülecek çok yanımız olduğunu, kendimize güveneceğimizi görmüş. Kendimizi iyi tanımamak, tarihimizi bilmemek, dilimizin ne kadar büyük ve güzel bir dil olduğunun farkına varmamak, yabancı dil kullanma eğiliminin nedenleri arasında yer alıyor.'' Türkiye'de bu konuda diğer yapılması gerekenlere ek olarak mutlaka Türk dilini koruma yasası çıkarılmasının önemine işaret eden Yiğit, yabancı kelimelerin konuşurken kullanımının ardından son dönemde Türkçe kelimelerin yazılışlarının yabancı dil imla kurallarına göre yapılması şeklinde bir eğilim bulunduğuna da dikkat çekti.
DİL YOZLAŞMASI ÖRNEKLERİ
Küreselleşen dünyada yalnız Türkçe'nin değil, pek çok ülkenin dilinin yabancı dil saldırısı altında olduğunu da belirten Yiğit, ancak söz konusu ülkelerin buna karşı önlemlerini aldıklarını bildirdi. Yiğit, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu konuda Fransızlar bize iyi örnek olmalı. Onlar yasayla Fransızca'ya sahip çıkıyorlar. Neden? Onlar da bu tehdit altında. Türkler'de çok büyük bir güven eksikliği var. Kendini tanımama var. Atatürk bize 'çalış, güven, övün' demiş. Çünkü kendimizi tanımamızı ve kendimizi iyi tanırsak övünülecek çok yanımız olduğunu, kendimize güveneceğimizi görmüş. Kendimizi iyi tanımamak, tarihimizi bilmemek, dilimizin ne kadar büyük ve güzel bir dil olduğunun farkına varmamak, yabancı dil kullanma eğiliminin nedenleri arasında yer alıyor.'' Türkiye'de bu konuda diğer yapılması gerekenlere ek olarak mutlaka Türk dilini koruma yasası çıkarılmasının önemine işaret eden Yiğit, yabancı kelimelerin konuşurken kullanımının ardından son dönemde Türkçe kelimelerin yazılışlarının yabancı dil imla kurallarına göre yapılması şeklinde bir eğilim bulunduğuna da dikkat çekti.
DİL YOZLAŞMASI ÖRNEKLERİ
TÜRKCAN Başkanı Deniz Yiğit, şunları kaydetti: ''Geçen gün 'Whisne Cafe' diye bir yer gördüm. Örneğin 'w' harfiyle yazıyorlar. X harfi de Türkçe'de olmamasına rağmen kullanılıyor. Buna ise şöyle bir gerekçe öne sürüyorlar; 'Biz Avrupa Birliği'ne (AB) giriyoruz. AB'ye uyum için bunu kullanıyoruz'. Ne alakası var? AB'ye bir ulus kendi duruşuyla girer. Bunların hiçbirinin bir dayanağı yok bence. Mesela 'kuaför' kelimesi eskiden her yerde 'kuaför' diye yazılırdı. Şimdi bir sürü çeşit yazan var. 'Coufeurre' yazan, 'coffeur' yazan da var. Hepsi de yanlış ayrıca. Fransızcası da böyle değil. Bu şekilde bir dil yozlaşması var. Mesela BBC'ye 'bi-bi-si' diyoruz. Ama hiçbir İngiliz, TRT'yi böyle okumuyor, (ti-ar-ti) diyor.
Biz gerçekten bir özenti içinde, belki İngilizce bildiğimizi göstermek için, kendi Türkçe olan adlarımızı bile yabancı dil kurallarına göre yazıyoruz, okuyoruz. Bunları sorgulamamız lazım. Ancak dilde yabancı etkisi konusundaki kitapları okuyan gençlerde, bir uyanış başlamış durumda. Ve bu, dalga dalga bütün topluma yayılıyor. Bize gerçekten çok başvuran genç var; 'Sizle çalışmak istiyorum. Türkçemize sahip çıkmak istiyorum' diyorlar. Bu konuda düşünce üretmeye başladıktan sonra da mutlaka ardından çözümler gelir diye düşünüyorum.''
Biz gerçekten bir özenti içinde, belki İngilizce bildiğimizi göstermek için, kendi Türkçe olan adlarımızı bile yabancı dil kurallarına göre yazıyoruz, okuyoruz. Bunları sorgulamamız lazım. Ancak dilde yabancı etkisi konusundaki kitapları okuyan gençlerde, bir uyanış başlamış durumda. Ve bu, dalga dalga bütün topluma yayılıyor. Bize gerçekten çok başvuran genç var; 'Sizle çalışmak istiyorum. Türkçemize sahip çıkmak istiyorum' diyorlar. Bu konuda düşünce üretmeye başladıktan sonra da mutlaka ardından çözümler gelir diye düşünüyorum.''
Yaşı yolun yarısını geçenler çok iyi anımsayacaklar, daha gençlerse belki şaşıracaklar; bir zamanlar Türkçe sözcükler de tıpkı bizler gibi ikiye bölünmüştü: Sağcılar ve solcular.
'Yanıt' solcuydu, 'cevap' sağcı. 'Örnek' neredeyse yargılanacaktı 141-142'den. 'Mesela' ise, gericilikten hükümlüydü!
Elbette hakkını yememek gerek; 'solcu' sözcükler masumdu, ta Atatürk'ten bu yana özleşmenin ürünüydüler. Ötekilerin ise, bunlar karşısında tüyleri diken diken oluyordu ve onlara yer açmak bir yana, onları ihbar ediyorlardı! 12 Eylül gelip çattığında, elbette affedilmeyecekti yeni sözcükler. TRT'den, okullardan, resmi kuruluşlardan süngü zoruyla kovuldular. Dünyada, dilini böylesi yanılsamalarla algılayan başka ulus var mıdır, varsa ne sonuca ulaştılar bilmiyorum ama biz, en ağır cezaya çarptırıldık: dilimizi yitirmek....
İlk ve orta öğretimin en büyük başarılarından biri de herhalde öğrencileri ana dillerinden nefret ettirmek olmuştur. Öznelerin, tümleçlerin, zarfların, zamirlerin arasında soğuk terler dökmeyen kaç kişi vardır sınavlarda?
Artık, Türkçe konusu açıldığında birçok genç "Oh my god, yine mi Türkçe?" diye kaçacak yer arıyor. Türkçe bir tabela, marka, dergi, kurum adı bulmak zaten artık olanaksız da; bir de üstüne, şimdilerde 'x-q-w' harfleri, politik soslu bir sorun olarak uç vermeye başladı. Dilin ardından alfabe de gitti gider...
Sorunun olduğu yerde, elbette çözüm arayanlar da vardır. Dilbilimciler, öğretmenler, yazarlar, kendini 'dilsever' olarak niteleyen herkes, görüş belirtiyor, yazılar, kitaplar yazıyor. İşin tuhafı, dil üzerine kitaplar çoksatanlar listesinden eksik olmuyor ama sorun olduğu gibi duruyor.
Gençler ise öylece bakıyorlar. Doğrusu, büyük çoğunluğu pek de ilgilenmiyor; kendi jargonları yetiyor onlara. "Bye bye, görüşürüz"le, "Kendine iyi bak"la, cep mesajlarında anlamakta güçlük çektiğimiz kısaltmalarla anlaşıp gidiyorlar. İşte Türkçeden nefret ettirdiğimiz gençlerimizin, bize 'nanik' yapan 'pop-Türkçe'lerinden örnekler:
İnternet Türkçesi:
slm (merhaba)
asl? (yaşın kaç? cinsiyetin ne? hangi kenttesin?)
f (kadın)
m (erkek)
u? (Senin yaşın, cinsiyetin, kentin?)
Lol (Kahkaha atıyorum)
:.) (gülümsüyorum)
:.)))) (çok sevinçliyim)
:.( (üzgünüm, kızgınım)
;.) (göz kırpmak)
Buyrun bir sohbete:
1. kişi: -slm
2. kişi: -slm
1. kişi : asl?
2. kişi: 20/m/İst
2. kişi: u?
1. kişi: 19/f/Ank
2. kişi: :.)
2. kişi: iş/okul
1. kişi: okul/üniv
1. kişi: u?
2. kişi: okul
1. kişi: hımmm... branş?
2. kişi: history... u?
1. kişi: müh.
2. kişi: :.)
(Bu konuşma iki Türk arasında geçmekte ve siz pek bir şey anlamasanız da onlar bir güzel anlaşmışlardır 'teknolojik-Türkçe' ile)
Gençlerden inciler
dumur olmak: çok şaşırmak
mağmaya inmek: rezil olmak, utanmak
janjanlı: gösterişli
ciks: havalı, zengin çocuk
tikky: tek tip ya da markalı giyinmek
imdatı gelmek: bunalmak
bö olmak: sıkılmak
kıro-tikky: tikky olmaya çalışmak
oha olmak: şaşırmak
at hırsızı: çapkın
kapak olmak: bozulmak, rezil olmak
ahtapot olmak: sarmaş dolaş olmak
sarı bici: sahte sarışın
cillop: yakışıklı erkek
kıtır atmak: yalan söylemek
yıkılmak: güzel giyinmek
kanka: dost
'Yanıt' solcuydu, 'cevap' sağcı. 'Örnek' neredeyse yargılanacaktı 141-142'den. 'Mesela' ise, gericilikten hükümlüydü!
Elbette hakkını yememek gerek; 'solcu' sözcükler masumdu, ta Atatürk'ten bu yana özleşmenin ürünüydüler. Ötekilerin ise, bunlar karşısında tüyleri diken diken oluyordu ve onlara yer açmak bir yana, onları ihbar ediyorlardı! 12 Eylül gelip çattığında, elbette affedilmeyecekti yeni sözcükler. TRT'den, okullardan, resmi kuruluşlardan süngü zoruyla kovuldular. Dünyada, dilini böylesi yanılsamalarla algılayan başka ulus var mıdır, varsa ne sonuca ulaştılar bilmiyorum ama biz, en ağır cezaya çarptırıldık: dilimizi yitirmek....
İlk ve orta öğretimin en büyük başarılarından biri de herhalde öğrencileri ana dillerinden nefret ettirmek olmuştur. Öznelerin, tümleçlerin, zarfların, zamirlerin arasında soğuk terler dökmeyen kaç kişi vardır sınavlarda?
Artık, Türkçe konusu açıldığında birçok genç "Oh my god, yine mi Türkçe?" diye kaçacak yer arıyor. Türkçe bir tabela, marka, dergi, kurum adı bulmak zaten artık olanaksız da; bir de üstüne, şimdilerde 'x-q-w' harfleri, politik soslu bir sorun olarak uç vermeye başladı. Dilin ardından alfabe de gitti gider...
Sorunun olduğu yerde, elbette çözüm arayanlar da vardır. Dilbilimciler, öğretmenler, yazarlar, kendini 'dilsever' olarak niteleyen herkes, görüş belirtiyor, yazılar, kitaplar yazıyor. İşin tuhafı, dil üzerine kitaplar çoksatanlar listesinden eksik olmuyor ama sorun olduğu gibi duruyor.
Gençler ise öylece bakıyorlar. Doğrusu, büyük çoğunluğu pek de ilgilenmiyor; kendi jargonları yetiyor onlara. "Bye bye, görüşürüz"le, "Kendine iyi bak"la, cep mesajlarında anlamakta güçlük çektiğimiz kısaltmalarla anlaşıp gidiyorlar. İşte Türkçeden nefret ettirdiğimiz gençlerimizin, bize 'nanik' yapan 'pop-Türkçe'lerinden örnekler:
İnternet Türkçesi:
slm (merhaba)
asl? (yaşın kaç? cinsiyetin ne? hangi kenttesin?)
f (kadın)
m (erkek)
u? (Senin yaşın, cinsiyetin, kentin?)
Lol (Kahkaha atıyorum)
:.) (gülümsüyorum)
:.)))) (çok sevinçliyim)
:.( (üzgünüm, kızgınım)
;.) (göz kırpmak)
Buyrun bir sohbete:
1. kişi: -slm
2. kişi: -slm
1. kişi : asl?
2. kişi: 20/m/İst
2. kişi: u?
1. kişi: 19/f/Ank
2. kişi: :.)
2. kişi: iş/okul
1. kişi: okul/üniv
1. kişi: u?
2. kişi: okul
1. kişi: hımmm... branş?
2. kişi: history... u?
1. kişi: müh.
2. kişi: :.)
(Bu konuşma iki Türk arasında geçmekte ve siz pek bir şey anlamasanız da onlar bir güzel anlaşmışlardır 'teknolojik-Türkçe' ile)
Gençlerden inciler
dumur olmak: çok şaşırmak
mağmaya inmek: rezil olmak, utanmak
janjanlı: gösterişli
ciks: havalı, zengin çocuk
tikky: tek tip ya da markalı giyinmek
imdatı gelmek: bunalmak
bö olmak: sıkılmak
kıro-tikky: tikky olmaya çalışmak
oha olmak: şaşırmak
at hırsızı: çapkın
kapak olmak: bozulmak, rezil olmak
ahtapot olmak: sarmaş dolaş olmak
sarı bici: sahte sarışın
cillop: yakışıklı erkek
kıtır atmak: yalan söylemek
yıkılmak: güzel giyinmek
kanka: dost