Dil VE Anlatım HOŞGELDİN...!

TEK TÜRKÇE DÜŞÜ GERÇEK DEĞİL

Semanur ÖZEL
 
Azerbaycan 1 Ağustos itibariyle tamamen latin alfabesine geçti. Bu gelişmeyi, Türk Cumhuriyetleri'ne kültür ihraç etmek için fırsat sayanların farketmediği bir mesele var: Kimse kimseyi anlamıyor

Dil, bir yayılma ya da alan açma projesinin içinde ne kadar yer alabilir? Dil, yaşamın kendisinden, tarihsel süreç ve sosyal farklılıklardan bağımsız gelişebilir mi? Dili, birden fazla ulusun anlaşabileceği bir duruma getirmek kolay mı? Türkçe'yi Orta Asya Cumhuriyetleri'nin ortak dili haline getirmek için 'Aynı dili konuşuyoruz,' demek yeter mi? Yeterse, niçin yıllardır özellikle devlet eliyle sürdürülen çabalar bir sonuç getirmiyor? Bu soruların yanıtlarını ararken Azerbaycan Yazarlar Birliği ve Azerbaycan Milli Meclis Komisyonu Başkanı yazar Anar Rzayef Türkiye'ye gelmişti. Kendisiyle sohbetimize Azerice'den Türkçe'ye çeviriler yapan İldeniz Kurtulan da katıldı. Anar, Azerice'nin Türkiye Türkçesi'nden farklı bir dil olduğu görüşünde. 'Bir lehçe filan değil' diyor. Ama Türk Cumhuriyetleri'nin ortak dili olarak Rusça yerine Türkiye Türkçesi'nin kullanılması gerektiği görüşünde. Çünkü 'Türkiye önemli, devlet geleneğine sahip, gelişkin bir ülke'.

Özbek, Kırgız, Kazak, Tatar halklarının değil Türkiye Türkçesiyle, kendi dilleriyle bile anlaşması mümkün değil. Kullandıkları ortak dil, Rusça. Türkiye Türkçesi'ne en yakın dil ise Azerice. Anar'dan aldığımız bilgilere göre; Azerbaycan'da çeşitli periyodlarla altıyüz gazete yayımlanıyor. Altısı Azerice, üçü Türkçe yayın yapan televizyon kanallarının yanında Anar'ın çok seviyeli bulduğu üç 'Moskava kanalı'da var.

Azeriler 92'den itibaren okul kitaplarında Latin alfabesine geçmişler, ama gazeteleri hâlâ Kiril alfabesiyle yayınlanıyor. Azerbeycan Meclisi'nin aldığı yeni bir karara göre 1 Ağustos 2001'den itibaren bütün gazeteler Latin alfabesiyle yayımlanıyor. Kimilerine göre bu Türkiye'nin yeni bir atağa geçmesi için fırsat. Ama burada basılmış kitapları, gazeteleri oraya göndermek mümkün mü?

İldeniz Kurtalan'a göre değil. Azerice'nin yüzde doksan Türkçe olduğu iddiasına karşı ildeniz Kurtalan yaptığı çevirilerden örnekler vererek ciddi farklar olduğunu belirtiyor. Kurtalan'ın verdiği örneklerde sözcükler Türkçedeki sözcüklerle aynı yazılıyor ve okunuyor olsa da anlamları son derece farklı. Belkide bu sebepten "Azerice'den Türkçeye çevirmek İngilizce'den Türkçeye çevirmekten daha zor," diyor Kurtalan. Yine de birçok uzman Türk cumhuriyetleri ile ortak dil konuşulduğunu savunuyor. Ama yıllardır süregelen 'ortak dil' eksenindeki projeler pek bir sonuç vermiyor. Konuyu tarihsel ve bilimsel açıdan ele alan uzmanlara danıştık. Büşra Ersanlı, birbirini anlamak için çaba gösterilmesi gerektiğini, bunun kültürel zenginlik getireceğini savunuyor. İlker Aktükün ise Orta Asya ülkelerinde farklı uluslar yaşadığı gerçeğinin unutulmaması gerektiğinin altını çiziyor.

İlker Aktükün: Zamanı geçmiş bir hayal
(İ.Ü Uluslararası İlişkiler Bölümü)

SSCB'nin dağılması, Balkanlardan, Orta Asya'ya yeni bir siyasal haritanın ortaya çıkmasına neden oldu. Türkiye'nin bölgeye ilgisi akademik araştırmalara da yansıdı. Resmi yönelime uygun çalışmalarda Türk Cumhuriyetleri kavramı tercih edilirken, Türkî cumhuriyetler, Türkdilli alan, Orta Asya cumhuriyetleri gibi adlandırmalar da farklı saiklerle tercih ediliyor. Basit bir seçme sorunu olmayan kavram tercihinin arka planında, Türkiye sınırları içinde yaşayan Türklerle, Orta Asya'lı halkların aynı ulustan olup olmadıkları tartışması yatıyor.

Aynı ulus tezinin ana vurgusu dil birliğidir. Oysa kısa bir gözlem bile bu kriterin temelsizliğini ortaya koymaktadır. Araplar tarafından Cebel - ül Elsine yani diller dağı olarak adlandırılan Kafkaslarda, bırakalım Türkçe'yi çoğu birbirlerini bile anlamayan onlarca etnik grup, farklı diller konuşmaktadır. Orta Asya için de durum farklı değildir.

Sorun açıktır: dillerin ortak kökenden gelmesi bu dillerin 'aynı' olması anlamına gelmez. Latinceden türeyen Fransızca, İtalyanca vb. diller nasıl bir ve aynı değilse Özbekçe, Kazakça vb. ile Türkçe de bir ve aynı değildir. SSCB bir 'halklar müzesi'ydi. Sovyet milliyetler politikasının en önemli aracı dildi. Batı'daki uluslaşma sürecinden farklı olarak en küçük etnik birimlerin bile edebi bir dile kavuşturulması milliyetler politikasının temeliydi. Farklı bir süreç yaşansaydı tarih sahnesinden silinecek olan onlarca küçük etnik grup bu sayede siyasal varlığını korudu. Yaşanan tarihsel sürecin ardından hayali cemaatler somut gerçekliğe dönüşmüş, bölge devletleri farklı dil ve kültürel geleneklere sahip, bağımsız siyasal birimler olarak ortaya çıkmışlardır. 19. Yüzyıl'ın bütünsel Türkistan coğrafyası artık bir hayaldir. Özbeklerin, Kazakların, Kırgızların, Türkmenlerin, Azerilerin ve Türklerin bir ve aynı ulustan olduklarını söylemek, İtalyanların, Fransızların vb. bir ve aynı ulustan olduğunu söylemeye benzer ki gerçek hayatta hiç bir karşılığı yoktur.

Prof. Büşra Ersanlı: Ağız ve kağız
(Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü)

Bizler, 'dinimiz bir, dilimiz bir, kültürümüz bir, tarihimiz bir,' derken ve mutlak benzerlik umarken, Ruslar tüm Türk halklarına sadece 'Türk dilli halklar' dediler, biz de kızdık. Çok daha fazla şeyleri paylaştığımızı iddia ediyorduk, baktık ki, coğrafyanın, siyasetin, ekonominin bu denli farklı yaşandığı iki yerde, Türkiye ve Azerbaycan'da, Türklük olgusu dilde de farklı biçimlerde yaşanmış ve yaşanıyor... İşte bu bizi şaşırttı.

Azerbaycan ilk kez, bizden önce, 1926'da (1940'dan sonra kiril alfabesi), bağımsızlıktan sonra da 1992'den itibaren ders kitapları ile başlayarak Latin alfabesine geçti. Bakü'de, rahatlıkla okuyabileceğimiz birçok kitap basıldı. Evet dilimizi paylaşıyoruz, ağızda yüzde 90 – 95 anlaşıyoruz. Ama kağızda, yani yazılı dilde bazı gayretler gerekiyor. Çünkü farklı eğitim ve kültürün yarattığı farklı bir kavramsal dil mevcut. Bu durumda Türkçe kelimelerin tanıdık - bildik olması tam iletişim sağlayamıyor. Öyleyse edebiyatımızı nasıl paylaşabiliriz?

Bunun bir yolu, son yılların temel edebi eserlerini kısaltıp basitleştirilmiş olarak yayınlamak ve bunları başta Azerbaycan olmak üzere Türk ülkelerine ve Türk kökenli halkların yaşadığı ülkelere, genel anlamda tüm Türkoloji meraklılarına pazarlamak. Örneğin, Azeriler de Türkmenler de Özbekler de yeni Türk edebiyatını tanımak, okumak istiyorlar. Aslında işin özü, kendi dilimize ve edebiyatımıza dünya çapında önem verip vermediğimiz meselesi. Yani biz Türkçeyi iyi bir biçimde öğretmek, diğer Türkçelerle zenginleştirmek ve dolayısıyla yazılı dünyada da paylaşmak istiyor muyuz? İstiyorsak, tercüme çabasına girmeden Azerbaycan edebiyatı ile Türkiye edebiyatı arasında basılı bir dolaşım yaratılabilir.

Biraz farklı olanı anlamak için çabalamak, Türkiye aydınları için oldukça yeni bir tecrübe, ama Türk aydınları da Azeri aydınları dilimizi paylaşarak zenginleştirmeye özen gösterecektir. Çünkü böylesi bir deneyim karşılıklı olarak, hem dilin hem kültürün öğrenilmesi, geliştirilmesi faaliyetidir hem Türkoloji alanının kuvvetlenmesi, hem de bölge iletişim ağının zenginleşmesi demektir, yani iki taşla onlarca kuş uçurulabilir.
 
Bugün 20 ziyaretçi (42 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol