TÜRKÇEMİZİN ÜSTÜNLÜĞÜ
Yeryüzünde yaşayan bütün milletler, öznel bir şekilde kendi kültürlerini, örflerini ve dillerini diğer milletlerinkinden üstün görmektedirler.
İnsanlar genellikle duygularıyla yaşarlar.
Akıllarıyla yaşadıklarını öne süren bilim adamları bile, pek çok savlarında duygularının esiridir aslında.
Şu anda dünyada büyük bir yayılma alanı bulmuş olan Hint Avrupa dil ailesine mensup İngiliz dilini konuşan bilim adamları, böyle bir öznel yaklaşımla kendi dillerini “en üstün dil” konumuna koymaya cüret etmişlerdir.
Onlara göre, bütün dünya İngilizce’yi konuşursa medenileşecektir.
Bir dilin üstünlüğü neye göre olacaktır?
Onlar: “en çok yayılan ve bükümlüleşen dil en üstündür” demektedirler.
Bu görüşe göre, günümüzde Türkçe, İngilizce’ye göre oldukça aşağı basamaklardadır.
En alt basamakta ise Çince gibi diller vardır.
Bu görüşe göre, günümüzde Türkçe, İngilizce’ye göre oldukça aşağı basamaklardadır.
En alt basamakta ise Çince gibi diller vardır.
Bizim bu kitabı yazmaktaki amacımız; bu gibi dilimizi aşağılayan görüşleri, bilimsel yöntemlerle yeryüzünden tamamen ortadan kaldırmaktır.
Bizim bu kadar cesaretli konuşmamızı sağlayan Türkçe’nin muhteşem düzenidir.
Nasıl ki, her şey zıddıyla bilinir, bunun gibi, Türkçe’nin düzeni ortaya konulduktan sonra, artık diğer dillerin düzensizlikleri gün gibi aşikar olacaktır.
İngilizce, çok mükemmel bir dil olduğundan dolayı bu kadar yayılmamıştır.
Belki bu dili konuşanların bilimsel ve ekonomik üstünlükleri, diğer insanları bu dili öğrenmeye itmiştir.
Nasıl ki, bir zamanlar Fars ve Arap toplumlarından bilimde ve edebiyatta kendilerini aşağı gören toplumlar, bu dilleri öğrenmişler ve gerçek sahiplerinden daha iyi kullanmışlardır.
Belki bu dili konuşanların bilimsel ve ekonomik üstünlükleri, diğer insanları bu dili öğrenmeye itmiştir.
Nasıl ki, bir zamanlar Fars ve Arap toplumlarından bilimde ve edebiyatta kendilerini aşağı gören toplumlar, bu dilleri öğrenmişler ve gerçek sahiplerinden daha iyi kullanmışlardır.
Bunun gibi bugün de batı dillerine bir yönelme doğal olarak gerçekleşmiştir.
Selçuklu Devlet’inde bilindiği üzere Farsça, Resmi Dil olarak kabul edilecek derecede ileri gidilmiştir.
Arapça ve Farsça’nın etkileriyle Türkçe’nin Osmanlıca adı altında yeni bir lehçesi oluşmuştur.
Arapça ve Farsça’nın etkileriyle Türkçe’nin Osmanlıca adı altında yeni bir lehçesi oluşmuştur.
Diller karakaşları, kara gözleri için yayılmazlar tabiri caizse.
Ve birbirlerinden çok fazla da üstünlükleri yoktur.
Her dilin de kendine göre güzellikleri vardır.
Bizim bu kitabı yazmaktaki amacımız, diğer dillere saldırmak değildir.
Bizim amacımız yüzlerce yıldır yabancı (Bizim içimizden de bazı “yabancılar” çıkmış) bilim adamlarınca küçümsenen, aşağılanan bir dili savunmaktır.
Aslına bakılırsa, Türkçe’nin savunulmaya da ihtiyacı yoktur.
Türkçe zaten tüm güzelliğiyle kendini savunmaktadır.
Bizim gayemiz de kendi bakış açımızla görebildiğimiz güzellikleri sizlerle paylaşmaktır.
Türkçe’nin güzellikleri bizim söylediklerimizden ibarettir dersek, bizler de Türkçe’yi küçümsemiş oluruz.
Elbette biz buz dağının görünen kısmıyla ilgilenebildik.
Uzak amacımız, Türkçe’nin bilinmeyen daha pek çok güzelliklerine de ulaşabilmektir.
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki;
Türkçe dünyanın tamamına yayılmış bir dildir.
Şu anda da Ermenilerden, Arnavutlara kadar onlarca halkın ikinci bir dil olarak konuştuğu mükemmel bir dildir.
Türkçe pek çok dünya milletinin dillerinde köklü değişiklikler yapmış bir dildir. Bugün Yunanca’da yüzlerce Türkçe kelime vardır.
Sırplar Osmanlı’dan miras kalan “Devlet” kelimesini hala kullanmaktadırlar. Birçok dili de etkilemiş bir dildir Türkçe.
Bazı dil bilginleri Türkçe’nin kökenlerinin İsa’dan Önce 15 binlere dayandığını ifade etmektedirler.
Hatta bazı cesaretli dil bilginleri, Hint Avrupa dillerinin kökenin de Ön Türkçe olduğunu iddia etmektedirler.
Anadolu’daki bazı medeniyetlerin de Ön Türklerin medeniyeti olduğu Türkologlar ve Dil Bilginleri tarafından ispat edilmektedir.
Yine Hititçe ve Sümerce’nin Ön Türkçe diller olduğu iddia edilmektedir. Bu iddialar bazı dil bilginleri ve araştırmacılarca ispat da edilmektedir.
Bazı Mezopotamya ve Anadolu medeniyetlerinin dillerinin Gramer yapıları Türkçe’ye çok benzemese de, çok çeşitli yönlerden Türkçe’nin bu dilleri derinden etkilediği görülmektedir. Bu da Türkçe’nin erken dönemlerdeki tesirini göstermektedir.
Bütün bu örneklerden de görüldüğü gibi Türkçe gerçekten köklü ve tarihte çağ açan ve çağ kapatan bir medeniyetin Ortak Dili olmuş güzel bir dildir.
Bugüne kadar Türkçe’nin üstünlüğünü ve güzelliğini anlatan pek çok kitap neşredilmiştir.
Bizim, Türkçe’yi, Anglo-Sakson kelimelerin istilasına karşı, muhafazaya çalıştığımız gibi, bizden bin yıl öncesinde de, Kaşgarlı Mahmud, Fahreddin Mubarekşah, Zemahşeri gibi Müslüman Türk bilginleri, yazdıkları birbirinden değerli eselerlerle, Türkçe’nin ve Müslüman Türk kültürünün diğer dillerden ve kültürlerden üstünlüğünü ispata çalışmışlardı.
Bizim bu mutevazi çalışmamız da aynı geleneksel çalışmaların, bir farklı anlayışla, devamından ibarettir. Anlayış farkımız şudur;
Artık bizim için tehlike Farsça ve Arapça gibi diller değildir.. Onlarla zaten bir sulh tesis etmişizdir.
Bizim için şu andaki mesele, Anglo-sakson dillerinin ahlaki bakımdan olumsuz yan etkileriyle, bizim edebi dilimizi, ebediyen yok etmek üzere yaptıkları edepsiz saldırılara mukavemet etmektir..
Bu alanda da pek çok başarılara imza atılmıştır..
Pek çok bilginimizin pek çok nadide çalışmaları, insanımızı uyandırmaya devam etmektedir.
Ancak böyle ulvi vazifeler, fani şahsiyetlere bina edilemez.. Türkçe’yi korumak vazifesi, tüm milletin vazifesidir.
İlmi vasfı ne olursa olsun, herkesin Türkçe’yi savunmaya ve korumaya hakkı vardır..
Yeter ki Türkçe’yi korumak adına söylenenler, ilmi delillerle kuvvetlendirilsin.
Yeter ki Türkçe’yi korumak adına söylenenler, ilmi delillerle kuvvetlendirilsin.
Biz bu çalışmamızda, Türkçe’nin bilhassa düzen yönünden üstünlüğünü ispat etmeye çalıştık. Bunu yaparken sade bir dil kullanmaya da özen gösterdik.
Zira ulaşmak istediğimiz kitle geniş bir kitledir.
Bu kitlenin ilköğretim öğrencisinden, Üniversite hocalarına kadar çeşitli fertleri vardır.
Bu kitlenin ilköğretim öğrencisinden, Üniversite hocalarına kadar çeşitli fertleri vardır.
Maddeler halinde Türkçe’nin Hint-Avrupa dillerinden üstün olan yönlerini tespite çalıştık.
Türkçe’nin üstünlüğüyle ilgili olarak, bizim 80 civarında tespit ettiğimiz maddelerin sayısı belki 200’ü bulabilirdi. Belki başka bir zaman, başka bir çalışmada bu sayıyı daha da genişletebiliriz. Yine bu çalışmamızda Türkçe’nin Ermenice, İngilizce, Farsça, Arapça gibi birbirlerinden çok farklı mantık yapılarına sahip dilleri nasıl etkilediğini de bazı örneklerle göstermeye çalıştık.
Türkçe’nin Matematikselliği konusu hep kafamı kurcalayan bir konuydu.
Bu Türkçe’nin Matematiksel Şifresi gibiydi adeta. Sonunda bu dilin matematikselliğine açılan kapılardan birini bulduk ve
Bu Türkçe’nin Matematiksel Şifresi gibiydi adeta. Sonunda bu dilin matematikselliğine açılan kapılardan birini bulduk ve
Türkçe’nin bu güzel yönünü de ortaya koymak bize nasip oldu. Osmanlıca konusuna da özellikle değinme gereği duyduk.
Çünkü, bu lehçeyle yazılmış pek çok nadide eserimiz arşivlerde, tozlu raflar ardında çürümeye terk edilmiş şekilde durmaktadırlar.
Bu lehçeyi dünyamızdan dışlayışımız ise, bizim bu lehçeyle yazılmış bilimsel, edebi eserlere ulaşmamızı imkânsız kılmıştır.
Bunun kötü sonuçlarından biri de, kendimize ait bir medeniyet oluşturamamamız, başka medeniyet dünyalarında dolaşıp durmamızdır.
Şimdi lafı fazla uzatmadan sizleri, Türkçe’nin şifrelerle ve güzelliklerle dolu dünyasıyla baş başa bırakıyorum.
Umarım siz de Türkçe’nin hazinelerinden birine ulaşmak için, bir şifre çözersiniz.
1) Türkçe’miz fiil yönünden gerçekten işlek bir dildir.
Diğer dillerden isim almış olsa da çok sayıda fiil almamıştır.
Fakat İngilizce’nin %80’inin Latince gibi dillerden alıntı olduğu bilinmektedir. Günümüzde Türkiye ve Orta Asya Türkçe’leri incelendiğinde, Türkçe’nin asliyetini doğal değişmeler dâhilinde koruduğunu görmekteyiz.
Belli bir zaman diliminde bazı kelimeler alınmışsa da bu kelimeler halk diline fazla nüfuz etmemiş, devlet diline has kalmıştır. Hatta pek çok Osmanlı Padişah’ının şiirleri incelenirse ne tatlı bir Türkçe kullandıkları ortaya çıkacaktır.
Türkçe bilim dili olabilecek, kendine yetebilen nadide dillerden birisidir.
Yavuz Sultan Selim’in edebi sanatlarla zenginleştirdiği ve Şah İsmail’e gönderildiği rivayet edilen, o dönemin Türkçe’siyle yazılmış bir kıtasını sizlerle paylaşalım:
Sanma şahım herkesi sen sadıkane yar olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur
Sadıkane belki ol âlemde dildar olur
Yar olur, ağyar olur, dildar olur, serdar olur.
Belli bir zaman diliminde bazı kelimeler alınmışsa da bu kelimeler halk diline fazla nüfuz etmemiş, devlet diline has kalmıştır. Hatta pek çok Osmanlı Padişah’ının şiirleri incelenirse ne tatlı bir Türkçe kullandıkları ortaya çıkacaktır.
Türkçe bilim dili olabilecek, kendine yetebilen nadide dillerden birisidir.
Yavuz Sultan Selim’in edebi sanatlarla zenginleştirdiği ve Şah İsmail’e gönderildiği rivayet edilen, o dönemin Türkçe’siyle yazılmış bir kıtasını sizlerle paylaşalım:
Sanma şahım herkesi sen sadıkane yar olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur
Sadıkane belki ol âlemde dildar olur
Yar olur, ağyar olur, dildar olur, serdar olur.
Bu şiiri incelediğimizde Türk’ün ince edebi zekâsını gözlemliyebiliyoruz.
Orhun abidelerindeki şiirsel üsluba fazla şaşırmamak gerekir.
Bu üslup daha da güzel süslemelerle Osmanlı döneminde de devametmiştir. Şiir Müslüman Türk’ün de hayatında ayrılmaz bir parça olmuştur. Ben bu şiirin ince özelliklerini öğrencilerime anlatıyordum.
Dersleri çok da iyi olmayan bir kız öğrencim bu şiirdeki edebi sanatın benzerini uyguladığı çok güzel bir şiir yazdı..
Üstelik 5-10 dakika içinde yazdı bu şiiri..
Pek çok öğrencim de bu şiire birer nazire yaptılar.
Daha önce hiçbir şiir deneyimi olmayan ve fazla da okumayı sevmeyen bu çocuklara böyle sanatlı bir şiiri yazdıran nedir?
Elbetteki o çocukların analarından süt emdikleri sırada ruhlarıyla ve kulaklarıyla emdikleri Türkçe sütü, bu müthiş kabiliyetlerin doğmasına sebep olmuştur.
Türkçe en okumuşunu da, hiç okumamışını da şiire, edebiyata meftun eden nadide bir dildir.
Âşık Veysel gibi çok az tahsil görmüş insanlara o ölümsüz eserleri yazdıran neden, kendi içlerindeki deha ve yeteneklerin Türkçe bağında sünbüllenmesinden ibarettir.
2) Türkçe’deki kurallılık Türkçe’yi ezber dili olmaktan çıkarmakta bir mantık dili haline getirmektedir.
Hint Avrupa dillerinde birçok Düzensiz Fiil ve Kelimeler yoğun bir ezber faaliyetini gerektirmektedir.
İngilizce, Gramer kitaplarında geçen yüzlerce düzensiz fiil bize bu hakikati haykırmaktadır.
Her kesin bildiği bir Go- fiilinin Past Tense (geçmiş zaman) hali Went şeklindedir.
İnsanın mantığını Go’dan Went’e götürecek hiçbir mantıksal köprü kurulamamaktadır.
Yüzlerce böyle formu ezberlemek gerekmektedir.
Hint Avrupa dillerinde birçok Düzensiz Fiil ve Kelimeler yoğun bir ezber faaliyetini gerektirmektedir.
İngilizce, Gramer kitaplarında geçen yüzlerce düzensiz fiil bize bu hakikati haykırmaktadır.
Her kesin bildiği bir Go- fiilinin Past Tense (geçmiş zaman) hali Went şeklindedir.
İnsanın mantığını Go’dan Went’e götürecek hiçbir mantıksal köprü kurulamamaktadır.
Yüzlerce böyle formu ezberlemek gerekmektedir.
Ancak Türkçe’mizde bu kelimenin karşılığı olan Git- fiilinin dili geçmiş zaman hali, Git-ti şeklindedir.
Bu kelime bir –ti ekiyle kökünden başkalaşmadan oluşmaktadır. Diğer bütün fiillerde istisnasız aynı ekler mantıksal bir süreçle yeni fiiller kurmaktadır. Bu diğer eklerde ve zamanlarda da aynı şekilde görülmektedir.
Demek ki Türkçe, ezberden ziyade mantığı öne alan yegane dillerden birisidir. Bu açıdan öğrenilmesi –bazı ses özelliklerinin dışında-kolay bir dildir.
3) Hint Avrupa dillerini konuşan dil bilginleri tarafından ortaya atılan bir iddia da Hint Avrupa dillerinin diğer dil ailelerinden üstün olduğu iddiasıdır.
Bu iddiaya göre diller yapıları bakımından 3 öbeğe ayrılmaktadır:
Bu iddiaya göre diller yapıları bakımından 3 öbeğe ayrılmaktadır:
A) Tek heceli diller (yalınlayan diller):
Çince bu dil grubuna örnek gösterilir. Bu dilde bir kelime farklı tonlama ve seslerle farklı manaları oluşturmaktadır.
B) Düzenli diller:
Türkçe, Japonca, Macarca gibi sondan eklemeli ve düzenli yapılar içeren diller bu gruba girmektedir.
C) Bükümlü Diller:
İngilizce, Fransızca ve Farsça gibi içinde düzensiz fiiller ve kelimeler bulunan diller girmektedir.
Bu dillerde kelimeler aslından oldukça farklılaşabilmektedir.
Bu dillerde kelimeler aslından oldukça farklılaşabilmektedir.
Avrupalı bazı dilbilimcileri, bükümlü dillerin en üstün diller olduğunu iddia etmektedirler. Bize göre bu iddia tutarsızdır. Ben bu tür dilleri değişime ve başkalaşmaya her an açık ihtiyarlamış diller olarak görmekteyim. Nasıl ki düzenini muhafaza etmiş bir binayla düzensizliğe, deformasyona doğru giden harap olmuş bir bina bir değildir.
Bunun gibi Türkçe ile Hint Avrupa dilleri arasında da o kadar fark vardır.
Türkçe düzenini muhafaza etmiş bir bina gibidir.
İngilizce gibi Hint Avrupa dilleri ise başkalaşmaya yüz tutmuş, düzensizleşmiş kelimelere sahiptir.
Türkçe’nin haricindeki dilleri küçümsediğimiz düşünülmemelidir.
Bize göre bütün diller güzeldir, bunların kendine has güzellikleri vardır. Ancak bazıları bazılarından düzen yönünden üstün görünmektedir.
İşte Türkçe düzenlilik yönünden bu tür dillerden üstündür.
4)Hint Avrupa dillerinde fiilimsilerin yapımı, Türkçe’mizden oldukça farklı bir şekil göstermektedir.
Türkçe’mizde fiilimsiler -an, -esi, -erek, -ince gibi eklerle yapılmaktayken Hint Avrupa dillerinde ise birkaç farklı cümleyle yapılmaktadır.
Örneğin,
Türkçe’mizde: Ağlayan çocuk geldi.
Bu cümle İngilizce’de:
1.cümle: Child came/ who he is crying:2.cümle
Türkçe=Çocuk geldi/O kimse ki ağlıyor.
Farsça’da:
Merd ki teşekkur mikone=adam ki / O teşekkür ediyor.
Türkçe’mizde: Ağlayan çocuk geldi.
Bu cümle İngilizce’de:
1.cümle: Child came/ who he is crying:2.cümle
Türkçe=Çocuk geldi/O kimse ki ağlıyor.
Farsça’da:
Merd ki teşekkur mikone=adam ki / O teşekkür ediyor.
Örneklerde görüldüğü gibi, Hint Avrupa dillerinde bir fiilimsi eki olmadığından iki farklı cümle kurulmaktadır.
Bilhassa birinci örnekte bu açıkça görünmektedir.
Ama Türkçe’mizde sıfat fiil, zarf fiil gibi fiilimsi ekleriyle yeni cümleler kurmadan, hızlıca ifade edilmek istenen düşünce ifade edilir. Bu da Türkçe’ye konulmuş güzel bir özelliktir.
Konuşma ve düşünmede seriliği sağlamıştır. Şunu bir kere daha ifade etmek istiyorum ki, biz bu açıklamaları milliyetçi bir ruhla yapmıyoruz.
Asırlardır Hint Avrupacıların ırkçı uygulamalarla yaptıkları yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz. Örneğin, Arapça’nın ister vokalleri yönünden, ister kelimelerindeki mana kuşatıcılığı yönlerinden Türkçe’den üstün olduğunu açık yüreklilikle söylemek istiyorum.
Ancak Türkçe’nin de bu dillerden bazı üstün yönleri bulunduğu bir gerçektir. Türkçe’nin Hint Avrupa dillerinden de bir çok yönden üstün olduğunu tekrar etmeme gerek yok sanırım.
5) Hint Avrupa dillerinde bir dağınıklık göze çarpmaktayken, Türkçe’de eklerin sağladığı geniş çaplı bir düzenlilik görülmektedir.
Türkçe’mizde bir cümleyi oluşturan unsurlar birbirlerine canlı birer harçla kaynaşmış görünüm arz etmektedir.
Örnek verelim:
Ben okula gidiyorum.
Ben okula gidiyorum.
Bu cümlede görüldüğü gibi ekler kelimeleri adeta birbirine kenetlemiştir. Hafif ses değişimleri ile oluşan ekler sanki kelimenin devamı gibi hissedilmektedir. Ancak anlamda büyük değişiklikler de yaşanmaktadır.
Bu cümleyi çok çeşitli şekillerde ifade edebiliriz:
Bu cümleyi çok çeşitli şekillerde ifade edebiliriz:
Ben okula gidiyorum.
Ben gidiyorum okula
Okula ben gidiyorum.
Okula gidiyorum ben.
Gidiyorum okula ben.
Gidiyorum ben okula.
Ben gidiyorum okula
Okula ben gidiyorum.
Okula gidiyorum ben.
Gidiyorum okula ben.
Gidiyorum ben okula.
Bu cümlelerin bu kadar değişik dizilimlerle ifade edilebilme özgürlüğü vardır. Evet, Türkçe bu yapısı itibariyle tam bir edebiyat dilidir de.
Kelimelerin ve cümledeki unsurların bu denli değiştirilmesiyle cümlede verilmek istenen mesajın muhafaza edilmesi bir mucizedir.
Diğer Hint Avrupa dillerinde bu özgürlüğe rastlanılmaz. Cümle belli bir yapıya hapsedilmiştir bu dillerde. Hafif bir unsur değişikliği cümlenin anlamını tamamen değiştirebilmektedir. Az önce eklerin güzelliğinden bahsetmiştim. İngilizce bir cümle yazalım isterseniz aşağı:
I am going to school.
Diğer Hint Avrupa dillerinde bu özgürlüğe rastlanılmaz. Cümle belli bir yapıya hapsedilmiştir bu dillerde. Hafif bir unsur değişikliği cümlenin anlamını tamamen değiştirebilmektedir. Az önce eklerin güzelliğinden bahsetmiştim. İngilizce bir cümle yazalım isterseniz aşağı:
I am going to school.
Az önce yazdığım cümlenin İngilizce’si bir cümle.
Örneğin
Türkçe’de şahıs zamirini çıkardığımızda anlam bozulmamaktadır ancak İngilizce’de bu böyle değildir.
Okula gidiyorum.
Okula gidiyorum.
Evet, bu cümledeki fiilin sonundaki şahıs eki sayesinde birinci tekil şahıs zamiri muhafaza edilmektedir. Adeta Yaratıcı, şartları itibariyle asırlarca savaşlar, göçler nedeniyle hızlı yaşaması gereken bu kavmin diline böyle kolaylıklar vermiştir ki, ifade edilmek istenen düşünce ve duygular çabukça ifade edilsin.
Bir de buradan şunu anlamamız gerekiyor ki, Türkçe bu esnek yapısıyla birçok dili de tarihte etkilemiş olabilir.
Bu da incelenmesi gereken bir konudur.
6)Hint-Avrupa dillerini konuşan bazı büyük filozoflar, dillerinin mantık dışı ve kuralsız unsurlar içerdiğini kabul etmişlerdir. Bu filozoflar, dillerinin savurgan da olduğunu öne sürmüşlerdir.
Örneğin, Platon,“Kratylos” diyalogunda ki bu Yunanca yazılan bir eserdir.
Kendi kullandıkları (yunanca gibi) dillerin bilgileri yanlış anlamaya sebep olabileceğini, bu nedenle mantıklı ve kurallı bir dile ihtiyaçları olduğunu açık yüreklilikle belirtmiştir.
Kendi kullandıkları (yunanca gibi) dillerin bilgileri yanlış anlamaya sebep olabileceğini, bu nedenle mantıklı ve kurallı bir dile ihtiyaçları olduğunu açık yüreklilikle belirtmiştir.
Descartes de aynı şekilde kurallı ve düzenli bir dil arayışındadır.
Düzensiz fiillerle ve kelimelerle dolu bir dilin bilim ve felsefe dili olamayacağı daha birçok filozof tarafından söylenmiş bir ifadedir.
Belki de bu filozoflar Türkçe’yi yeterince inceleme imkanı bulsaydılar, bu dili felsefe dili olarak seçmişlerdi bile.
Osmanlı bu konuda ne yapmış derseniz cevabım şu olacaktır, Osmanlı yeni bir dil türetmiştir adeta…
Belki de bu filozoflar Türkçe’yi yeterince inceleme imkanı bulsaydılar, bu dili felsefe dili olarak seçmişlerdi bile.
Osmanlı bu konuda ne yapmış derseniz cevabım şu olacaktır, Osmanlı yeni bir dil türetmiştir adeta…
Türkçe fiilleri düzenli çekimlerinin hatırına muhafaza etmiş, yine bazı Türkçe kelimeleri de aynı titizlikle korumuştur.
Ancak Osmanlının bir endişesi daha vardı, himayesinde yaşayan bütün unsurları bölünmeden, parçalamadan muhafaza etmek.
Bu da ancak içerisinde ortak unsurlar taşıyan bir dil, bir lehçeyle mümkün olacaktı. Ve diğer dillerden de Osmanlıca denilen lehçeyi zenginleştirerek, Türkçe’deki düzeni de muhafaza ederek, yeni ve felsefi derinliği olan zengin bir dil oluşturdular.
Bu da o zamanın anlayışını düşündüğümüzde gerçekten büyük bir başarıdır.
Bazı bilginler Avrupa’da Esperanto ve İdo gibi yapma diller oluşturarak, az önce bahsettiğim düzenliliği yakalama telaşına kapılmışlardır, devamlı da yeni geliştirdikleri bu diller üzerinde değişiklikler yapmışlardır. Adeta Türkçe benzeri bir dil vücuda getirmeye çalışmışlardır. Şimdi bazı şüpheler de beynimi tırmalamıyor değil. Acaba bu bilginlerin gayretleri, sadece Türkçe’yi kabul etmemek için miydi?
Bazı bilginler Avrupa’da Esperanto ve İdo gibi yapma diller oluşturarak, az önce bahsettiğim düzenliliği yakalama telaşına kapılmışlardır, devamlı da yeni geliştirdikleri bu diller üzerinde değişiklikler yapmışlardır. Adeta Türkçe benzeri bir dil vücuda getirmeye çalışmışlardır. Şimdi bazı şüpheler de beynimi tırmalamıyor değil. Acaba bu bilginlerin gayretleri, sadece Türkçe’yi kabul etmemek için miydi?
Tabii ki her millet kendi kültürünü üstün görecek, fakat Türk toplumu gerçekten mutevazi bir şekilde asırlardır sahip olduğu değerlerden taviz vererek batılı olmak uğruna öz benliğini unuttu.. Daha birçok alanda eski kültüründen koptu. Göktürk /ÖTÜKTÜRK alfabesindeki 36 sesten kala kala elinde 29 ses kaldı.
Diğer yedi ses tabiiki varlığını ağızlarda ve lehçelerde devam ettiriyor.
Demek şu andaki alfabemiz de yazıldığı gibi okunmayan bir alfabe..
Çünkü bu dışarıda kalan 7 sesi mecburen diğer harflerle ifade edeceğiz.
Yine bazı uzun ünlüleri de gösteremiyoruz. Belki de bazı hakperest batılı bilginler çıkıp şöyle de diyebilir:
Demek şu andaki alfabemiz de yazıldığı gibi okunmayan bir alfabe..
Çünkü bu dışarıda kalan 7 sesi mecburen diğer harflerle ifade edeceğiz.
Yine bazı uzun ünlüleri de gösteremiyoruz. Belki de bazı hakperest batılı bilginler çıkıp şöyle de diyebilir:
“evet, biz sizin dilinizin gerçekten üstün ve düzenli bir dil olduğunu biliyoruz. Ancak şu fikirsel ve ekonomik fakirliğiniz sizin ve dilinizin gerçek değerini örten unsurlar. Biraz daha teknoloji, iktisat ve bilimsel alanlarda gelişin o zaman sizin dilinizin dünya dili olacağına eminiz.”
Belki de bu görüş sahipleri gerçekten haklıdır. Biraz daha çalışsak ve gayret göstersek sadece dilimiz değil, Alevi kardeşlerimizin semahından tutun da sazımıza, şarkılarımıza, inancımıza varana kadar bir çok kültürel unsurumuz Avrupa’ya yayılabilir.
7)Türkçe’miz yapım ekleri sayesinde çok fazla yeni kelime türetebilme özelliğine sahiptir. Böylelikle kelimelerin ve fiillerin tanınmayacak şekilde başkalaşması önlenmiştir. Hint Avrupa dillerinde bu ekler çok azdır. Genelde kelime türetme kelimenin başkalaşması yoluyla yapılır.
Ünlü filozofların beğenmediği noktalardan biri de budur. Örneğin;
İngilizce’de gitti diyebilmek için go fiilini başkalaştırarak went şekline dönüştürürüz. Kökle yeni yapı arasında bir farklılık vardır.
İngilizce’de gitti diyebilmek için go fiilini başkalaştırarak went şekline dönüştürürüz. Kökle yeni yapı arasında bir farklılık vardır.
Türkçe’de ise yapım ve çekim eklerinin işlekliği sayesinde bir sorun çıkmamaktadır. Git- fiilini –di’li geçmiş zaman formuna sokmak için yapmamız gereken kelimeyi başkalaştırmadan sonuna bir -di eki eklemektir.
Kelime Gitti olarak kökünü de muhafaza ederek yeni bir kullanıma hazırdır.
Kelime Gitti olarak kökünü de muhafaza ederek yeni bir kullanıma hazırdır.
8)İngilizce’de fiillerin dışında da bazı kelimeler kuralsızdır.
Birçok kelimenin çoğul halleri böyle kuralsızdır:
child(çocuk)-children(çocuklar)
woman(kadın)-women(kadınlar)
man(adam)- men(adamlar)
Birçok kelimenin çoğul halleri böyle kuralsızdır:
child(çocuk)-children(çocuklar)
woman(kadın)-women(kadınlar)
man(adam)- men(adamlar)
Türkçe’mizde ise böyle bir karışıklık yoktur. Çoğul hal –ler eki ile sağlanır. Üstelik bu –ler eki de 3 sesten oluşur.3 çoğulluğun ifadesidir. Bu çoğul ekinde ayrı bir müzikallik de vardır. Sondaki –r sesi sayesinde devam eden,akıp giden bir çokluk (kemiyet) nazara veriliyor..
9)İngilizce’de ve diğer Hint Avrupa dillerinde önüne sayı sıfatı alan kelimeler, sayı birden büyükse, çoğul eki alırlar.
Türkçe’de böyle bir olay yoktur.
Türkçe’de böyle bir olay yoktur.
Nesneyi belirten sayı zaten çokluk ifade ettiğinden nesneye bir çoğul eki takılmaz, örneğin, biz “İki kalem” deriz iki kalemler demeyiz. Mantıksal olarak zaten biliriz ki, iki sayısı çokluğu ifade eder.
Yani 1kedi+2kedi=3kedi olur.
Bu örneklerde görüldüğü gibi sayılar zaten kedileri temsil etmektedirler. Tekrar kedilere çoğul eki vermeye gerek yoktur. Dilimizin bu özelliği bazı Hint Avrupa kökenli dilleri de etkilemiştir. Mesela Ermenice’de dilbilgisel yapıların çoğu artık Türkçe’deki gibi kurulmaktadır.
10)İngilizce’de bazı fiiller birçok anlamlara gelirken, Türkçe’de her bir eylemi karşılayacak ses yapısı mevcuttur. Örneğin, to take=almak, götürmek, çekmek(fotoğraf)
11)Türkçe şahıs zamirlerinde bir ses ahengi var gibidir.
Ben>Sen >O/Biz>Siz>Onlar
Ben>Sen >O/Biz>Siz>Onlar
Görüldüğü gibi 1.ve 2.tekil şahıslar kendi aralarında, -n sesi bakımından bir uyum içindedirler. Çoğul şahıslarda ise –z uyumu vardır. Hint Avrupa dillerinde böyle düzenlilikler bulunmaz. Örneğin,
Almanca1.tekil Ş.ch, 2.Tekili ,
İngilizce ” I ve You “ bu zamirleri arasında bir anlam ilgisi yoktur. Üstelik bu zamirlerin, yönelme, amlama gibi halleri de değişiklik arz etmektedir.
Belki de Kosmos’un “kaos” olduğunu iddia eden bilginler, dillerinin şuuraltında uyandırdığı, düzensizlik içgüdüsünü terennüm ediyorlardı.
Bu düzensizliği tüm evrene yayıp, bu evrenin sahibini unutturma peşinde de olabilirler tabii ki..
Belki de Kosmos’un “kaos” olduğunu iddia eden bilginler, dillerinin şuuraltında uyandırdığı, düzensizlik içgüdüsünü terennüm ediyorlardı.
Bu düzensizliği tüm evrene yayıp, bu evrenin sahibini unutturma peşinde de olabilirler tabii ki..
Ancak Türkçe böyle değildir. Türkçe gibi düzenli bir dil, şuuraltına sebepsiz hiçbir şeyin olmayacağını fısıldar. Ona her yapılan şeyin bir öznesi olduğunu haykırır.
12)Türkçe’de önemli unsur devamlı sondadır.
Kelimeler, öğeler ve ekler önemli unsuru savunmak için adeta bir kale vazifesi yaparlar.
Ben kitabı bugün okudum.
Ben kitabı bugün okudum.
cümlesinde önemli öğe olan okudum kelimesi kalp ve beyin kelime olduğu için muhafaza edilmiştir. Belki de Türkçe’nin ekler ve fiiller yönünden tarihi kökenden çok uzaklaşmamasının nedeni, bu içsel koruma faaliyeti de olabilir.
13)Türkçe’nin matematiksel bir yapısı vardır. Bunu ispat etmek için, bir küp yeterli olabilecektir. Jean DENY'in kitabında bu küp gayet güzel bir şekilde gösterilmiştir.
14)Türkçe’mizde seslerin birbirini etkileyişi bakımından sıralanışı bir düzen gösterir. Ünlüler sert ünsüzleri, sert ünsüzler de yumuşak ünsüzleri etkilerler. Ünlü>Sert Ünsüz>Yumuşak Ünsüz yani;
a, e, ı, i, u, ü, o, ö>p, ç, t, k, h, s, ş, f>b, c, d, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z
a, e, ı, i, u, ü, o, ö>p, ç, t, k, h, s, ş, f>b, c, d, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z
15)Türkçe’de bir sözcükte hükümdar seviyesinde olan öğe yüklemdir.
Hangi öğe bu hükümdarın yanına yaklaşırsa, önemi o derecede artar. Ve bu öğe diğer kelimelere nazaran daha vurgulu söylenir.
Hangi öğe bu hükümdarın yanına yaklaşırsa, önemi o derecede artar. Ve bu öğe diğer kelimelere nazaran daha vurgulu söylenir.
16)İngilizce’de ve benzer bazı dillerde, bir cümleyi edilgen yapabilmek için o cümleyi tamamen değiştiririz.
Türkçe’mizde ise bir -l ve-n eki yeterlidir. Bütün Ural Altay dillerinde benzer bir özellik vardır. İngilizce’de edilgen durumda nesne başa getirilir.
“The book is being read” bu pasive’i bir de aktive yapalım.
”He is reading the book.”
Türkçe’mizde ise bir -l ve-n eki yeterlidir. Bütün Ural Altay dillerinde benzer bir özellik vardır. İngilizce’de edilgen durumda nesne başa getirilir.
“The book is being read” bu pasive’i bir de aktive yapalım.
”He is reading the book.”
Görüldüğü gibi “book” kelimesinin yeri tamamen değişti. Fakat Türkçe’mizde böyle bir zorluk yoktur. Aynı cümleyi Türkçe yazarsak,
“Kitap okunuyor.
”Görüldüğü gibi bir tek –n eki sayesinde yüklem edilgen çatılı olmuştur.
Etken yapalım
“(o)Kitap okuyor”
“Kitap okunuyor.
”Görüldüğü gibi bir tek –n eki sayesinde yüklem edilgen çatılı olmuştur.
Etken yapalım
“(o)Kitap okuyor”
Görüldüğü gibi sadece bir sesi alarak cümleyi yine etken yaptık. Bu gerçekten Türkçe’mizin nadide güzelliklerinden birisidir.
17)İngilizce denilen dilin mazisi 500 yıl civarındadır. Türkçe’nin ise 15 bin yıllık bir mazisi olduğu ispat edilmektedir.
Üstelik Proto Türkçe’nin Hint Avrupa dilleri dâhil birçok dili etkilediği bilinmektedir. Belki de ilk yazı sistemini de geliştiren Türkler ve diğer Asyalı kavimlerdi.
Üstelik Proto Türkçe’nin Hint Avrupa dilleri dâhil birçok dili etkilediği bilinmektedir. Belki de ilk yazı sistemini de geliştiren Türkler ve diğer Asyalı kavimlerdi.
İngiltere 11.yy.ın 2. yarısında vahşi insanların yaşadığı bir yerdi.
Buranın insanları olan Anglo-Saksonlar gerçekten geri bir kavimdi. Hatta bir zaman gelip yok edecekleri Maya-Aztek kavimlerinden yüzlerce kat geriydiler. Ottan evlerde yaşıyorlardı.
Buranın insanları olan Anglo-Saksonlar gerçekten geri bir kavimdi. Hatta bir zaman gelip yok edecekleri Maya-Aztek kavimlerinden yüzlerce kat geriydiler. Ottan evlerde yaşıyorlardı.
O dönemlerde bizim edebiyatımız şahikasını yaşıyordu.
Yunus Emre’ler, Hacı Bektaş’lar, Hoca Ahmet Yesevi’ler güzel Türkçe’mizle güzel edebiyat ürünleri veriyorlardı.
Yunus Emre’ler, Hacı Bektaş’lar, Hoca Ahmet Yesevi’ler güzel Türkçe’mizle güzel edebiyat ürünleri veriyorlardı.
Zaten Dilbilimcilerin de bildiği gibi İngilizce’nin Yüzde 60 kadar kelimesi Latince, Yunanca gibi dillerden alınmıştır. Kendi kelime hazinesi ise yüzde 15 kadardır. Türkçe ise en az 10 bin sene işlenmiş köklü, düzenli ve sağlam bir dildir.
18)Bir çok ünlü âlim ve bilgin Türkçe’nin güzelliğini ve bu zengin yapısını kavramış olmalı ki en güzel eselerini bu dille vermişlerdir. Dönemlerinin ortak dili olan Arapça’yı da kullanabilirlerdi ancak Türkçe’yi tercih ettiler. Kimdi bunlar; Yunus Emre-Divan, Hoca Ahmet Yesevi-Divan, Hacı Bektaşı Veli-Nefesler, Nazım Hikmet, Orhan Pamuk, Atilla İlhan, Nurullah Genç, Ahmet Turan Alkan, Yahya Kemal, Tevfik Fikret, Necip Fazıl ve daha binlerce ismi aklımıza gelmeyen farklı görüşlerin temsilcileri, güzel Türkçe’mizi kullanmışlar bu dili bütün dünyaya tanıtmışlardı.
İleride göreceğiz ki bu dille yazı yazmak bütün dünyada revaç bulacak, insanlar akın akın Türkçe kurslarına gidip Türkçe’yi öğrenecekler…
19)İngilizce’de Get, have gibi bazı fiiller pek çok anlama gelecek şekilde kullanılabilmektedir. İngilizce konuşan kimseler bu eylemleri çok kullanan kişilere tembel demektedir. Çünkü bu eylemlerin belirsiz olduğu ve gereksiz yere kullanıldığı samimiyetle ifade edilmektedir. Bu eylemler kullanıldığında farklı anlamalara yol açabilmektedir. Şu anda yaşayan İngilizce’de bu eylemler sıklıkla kullanılmaktadır. Türkçe’mizde ise her bir eylem yerli yerinde ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde kullanılmaktadır. Belki de İngiliz toplumunun bu tarz tembelliği gösteren eylemleri kullanmalarının sebebi, maddi yönden yaşadıkları refah seviyesidir. Türkçe’miz bu tür eylemlerden uzak kalarak, anlamda bir açıklık ve kesinlik sağlamıştır.
20)Türkçe’mizde kelimeler çok az değişime uğrar..Bilhassa fonetik yönden bu değişmeler çok az seviyededir. Bilhassa kitap ve yazın Türkçe’sinde bu değişimler oldukça az durumdadır. Ancak Hint-Avrupa dillerinde bu değişim had safhadadır. İngilizce’deki ya da Fransızca’daki gibi kelimelerin oldukça farklı seslere dönüşmesi örnekleri Türkçe’mizde görülmez.
21)Türkçe’mizde istisna yok denecek kadar azdır. Her istisna da ayrı bir kuralın, düzenin başlangıcını gösterir. Türkçe’miz devamlı düzene ve güzelleşmeye doğru ilerlemektedir.
22)Türkçe’mizde diğer pek çok dilin aksine akraba adları detaylı bir şekilde mevcuttur. Özellikle, ağabey, abla, kardeş, bacı, teyze, yeğen, kuzen, amca, dayı, hala gibi pek çok akrabalık adları Türkçe’yi konuşan toplumların akrabalığa verdiği önemi açıkça göstermektedir. Bu durumda Türkçe akrabalar arası muhabbetin ifade edilmesi açısından en uygun dillerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
23)Orhun abideleri gibi eski Türk anıtlarını incelediğimizde o dönemlerde kullanılan pek çok fiilin şu andaki Türk lehçelerinde de yaşadığını görmekteyiz. Hatta binlerce yıl önce konuşulan Türkçe’nin ek sistemiyle şu anda konuşulan Türkçe’nin ekleri genelde değişmemiş aynı veya benzer durumda gözükmektedirler.
Türkçe’nin bu kelime ve ekleri muhafaza etmesi, bu dilin kurallılığının ve sağlamlığının açık bir tezahürü olarak gözükmektedir. Ama pek çok Hint Avrupa dilinde bildiğimiz gibi fiiller değişik zaman çekimleri esnasında bile değişebilmekte, aslıyla hiç ilgisi olmayan konuma girmektedirler.
24)Türkçe’miz yapım eklerinin yoğunluğu bakımından Hint Avrupa dillerinden ayrılır. Yapım ekleri sayesinde çok kolay bir şekilde bir kelime başka bir anlamı karşılayacak şekle dönüştürülebilmektedir.
İngilizce’de ly, ness, less gibi sınırlı sayıda işlek yapım eki varken Türkçe’mizde yüze yakın yapım eki kullanılmaya hazır bir durumda tazeliğini muhafaza etmektedir.
Antik çağlarda yaşamış pek çok felsefeci Hint Avrupa dillerini incelemiş, kendi dillerinin düzensizlikleri karşısında mantıklı ve düzenli dili oluşturma gayretine girişmişlerdir. Onları en çok zorlayan konulardan birisi de dillerindeki fiillerin ve kelimelerin düzensiz bir biçimde türemeleri olmuştur. Bu felsefeciler dillerindeki bu eksikliği gidermenin yapım ekleri kullanarak mümkün olacağını ifade etmişlerdir. Aslında o dönem felsefecisinin Türk dilini arzuladığını da söyleyebiliriz.
25)Türkçe’de birleşik zamanların oluşturulması oldukça kolaydır. İki zaman eki yan yana sırasına uygun bir şekilde kullanılıverir ve mesele hallolmuş olur. Ancak İngilizce gibi bazı dillerde yardımcı fiil kullanılma zorunluluğu vardır.
Türkçe’de ikinci bir zaman ekinin eklenmesini sağlayan i- yardımcı fiili düştüğünden bu eklerin birbirine hiçbir kelime yardımı olmadan eklenmesi Türkçe’nin devamlı düzene doğru yürüyecek şekilde programlandığının açık bir kanıtı gibidir.
Ben geliyordum.
I was coming.
Türkçe’de ikinci bir zaman ekinin eklenmesini sağlayan i- yardımcı fiili düştüğünden bu eklerin birbirine hiçbir kelime yardımı olmadan eklenmesi Türkçe’nin devamlı düzene doğru yürüyecek şekilde programlandığının açık bir kanıtı gibidir.
Ben geliyordum.
I was coming.
26)Türkçe’miz dünya dilleri içersinde bilinen en eski dillerden birisidir.
Ve bu özelliğiyle hiçbir etki altında kalmadan kendi seyrinde gitmesini bilmiş müstesna dillerden birisidir. Prof. Dr. Osman Nedim TUNA pek çok ikna edici delile dayanarak Türkçe’nin en asgari 8.500 yaşında olduğunu hesaplamıştır. Onun en büyük delillerinden biri Sümer yazıtlarında oldukça yoğun bir şekilde bulunan Türkçe kelimelerdir. Bu bulgulardan yola çıkan bilgin Türkçe’nin en az 8.500 yıl öncesine uzanan bir geçmişi olduğunu ispat etmektedir. İngilizce gibi diller ise en çok 600–700 sene mazisi olan dillerdir. Türkçe gibi köklü bir geçmişi olan bir dil, elbette bu yönüyle de pek çok dilden üstündür.
Ve bu özelliğiyle hiçbir etki altında kalmadan kendi seyrinde gitmesini bilmiş müstesna dillerden birisidir. Prof. Dr. Osman Nedim TUNA pek çok ikna edici delile dayanarak Türkçe’nin en asgari 8.500 yaşında olduğunu hesaplamıştır. Onun en büyük delillerinden biri Sümer yazıtlarında oldukça yoğun bir şekilde bulunan Türkçe kelimelerdir. Bu bulgulardan yola çıkan bilgin Türkçe’nin en az 8.500 yıl öncesine uzanan bir geçmişi olduğunu ispat etmektedir. İngilizce gibi diller ise en çok 600–700 sene mazisi olan dillerdir. Türkçe gibi köklü bir geçmişi olan bir dil, elbette bu yönüyle de pek çok dilden üstündür.
27)Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU “hoşça kal Türkçe” adlı eserinde Türkçe ve Japonca arasındaki ilişkilere değinmiştir. Türkçe ve Japonca arasındaki benzerlikler oldukça şaşırtıcıdır. Bu Türkçe’nin çok köklü bir dil olduğunun başka bir kanıtıdır. Yine Profesör Elövset Zakiroğlu ABDULLAYEV “Türk Dillerinin Tarihsel Gelişme Sorunları” adlı eserinde Türkçe’nin Ermeni dilini pek çok yönden etkilediğini ve değişime uğrattığını reddedilmesi imkânsız delillerle ispat etmiştir. Türkçe’nin Arapça’yı, Farsça’yı ve hatta İngilizce’yi de etkilediği aşikâr bir gerçektir. Şu anda Arapça, Farsça ve İngilizce’de pek çok Türkçe kökenli kelime mevcuttur.
28)Türkçe, edebiyat dili olmak için de oldukça elverişli bir dildir.
Türkçe’de nazma benzeyen atasözü, deyimler hazinesi oldukça zengindir. Hatta Orhun abidelerini inceleyen bazı bilginler, bu abidelerdeki yazıların Şiir olabileceğini söylemişlerdir. Türkçe’nin şiirsel üslubundan kaynaklanan bu durum, güzel Türkçe’mizin şiirselliğini gösteren bir örnektir. Asırlardır güzel Türkçe ile yazılmış eserler, tüm dünyada Türkçe’nin yayılmasına katkı sağlamışlardır.
Türkçe’de nazma benzeyen atasözü, deyimler hazinesi oldukça zengindir. Hatta Orhun abidelerini inceleyen bazı bilginler, bu abidelerdeki yazıların Şiir olabileceğini söylemişlerdir. Türkçe’nin şiirsel üslubundan kaynaklanan bu durum, güzel Türkçe’mizin şiirselliğini gösteren bir örnektir. Asırlardır güzel Türkçe ile yazılmış eserler, tüm dünyada Türkçe’nin yayılmasına katkı sağlamışlardır.
29)Türk dili gibi, konuşanlarının sosyal yaşantısını aksettiren dil yok gibidir. Orhun abidelerindeki Türkçe incelendiğinde ses yapısı itibariyle bu kitabelerdeki dilin göçebe ve savaşçı bir topluma ait olduğu gözükmektedir. Bu abidelerde oldukça fazla kullanılan k, t, d, g gibi sesler bize bir savaştaki kılınç seslerini, atların nal seslerini hatırlatmaktadır. Ayrıca bu ve benzeri sesler Türkçe’ye ayrı bir azamet katmaktadır. Ancak zamanla toplumsal yapının değişmesi ile birlikte Türkçe’de de bazı değişimler olmuş ve böylelikle Türkçe yeri geldikçe oldukça yumuşak,yeri geldikçe oldukça sert bir dil ola gelmiştir. Şimdi gayet yumuşak ifadeleri içeren bir örnek yazarak Türkçe’nin bu güzelliğini ortaya koymak istiyorum.
“ Seni tüm benliğimle sevdiğimi sana söylemek ve ruhumun derinliklerinde saklı mücevherleri senin yüreğine hediye etmek istiyorum.”
“ Seni tüm benliğimle sevdiğimi sana söylemek ve ruhumun derinliklerinde saklı mücevherleri senin yüreğine hediye etmek istiyorum.”
Bu cümle incelendiğinde görülecektir ki, gayet yumuşak ifadeler kullanılmıştır sevgiyi ifade etmek için.. İstenilse bu cümle daha da tatlı seslerle daha da kulağa güzel gelecek şekilde kullanılabilirdi. Fakat içinde tehdit unsurları ve savaş, kavga gibi kavramları içeren bir cümle sert bir ses yapısına sahip görünmektedir.
30)Bir gazetede Sırbistanlı bir bayan Profesörün Türkçe’yi övüşünü ve bu dile olan sevgisini anlatışını okumuştum. Sırpça’da on bin Türkçe kökenli kelimenin var oluşu Sırpları Türkçe’ye ilgi duymaya itmektedir. Osmanlı’nın bu Hıristiyan tebaası bile Türkçe pek çok kelimeyi dillerinde bugüne kadar yaşata gelmiştir.
Bugün Sırp gençliği Türkçe’ye büyük ilgi duymaktadır. Hatta bayan Prof. Teosodoviç Üniversite’deki Sırp gençlerin Türkçe şiirlerden çok hoşlandığını, bu dilin müzikalliğine hayran kaldıklarını ifade etmektedir.
Bu da Türkçe’mizin apayrı bir güzelliğini de ortaya çıkarmaktadır.
Bugün Sırp gençliği Türkçe’ye büyük ilgi duymaktadır. Hatta bayan Prof. Teosodoviç Üniversite’deki Sırp gençlerin Türkçe şiirlerden çok hoşlandığını, bu dilin müzikalliğine hayran kaldıklarını ifade etmektedir.
Bu da Türkçe’mizin apayrı bir güzelliğini de ortaya çıkarmaktadır.
“Acun Firarda” adlı programda bir yabancı bayan, Acun’a “Konuştuğu dilin kulağa çok hoş gelen bir dil olduğunu, tebessüm etmesinin nedeninin de bu olduğunu” açık yüreklilikle ifade etmişti.
Dilimiz gerçekten başka dilleri konuşanların da samimi itiraflarıyla kulağa hoş gelen, düzenli bir dildir.
31) Türkçe binlerce yıllık geçmişi olan ve halen de canlı olan bir dildir.
Vaktiyle tüm dünyaya yayılan bu dil, bugün de Adriyatik’ten Çin seddine kadar yüz milyonlarca insan tarafından konuşulmaktadır. Düzeniyle, yaygınlığı ve canlılığıyla bu dil Dünya Dili olmaya aday dillerdendir.
Vaktiyle tüm dünyaya yayılan bu dil, bugün de Adriyatik’ten Çin seddine kadar yüz milyonlarca insan tarafından konuşulmaktadır. Düzeniyle, yaygınlığı ve canlılığıyla bu dil Dünya Dili olmaya aday dillerdendir.
32)Türkçe’deki ünlü seslerin zenginliği dikkat çekmektedir. Bu ünlüler dilimize ayrı bir güzellik katmaktadır.
Türkçe konuşanlar başka dillerdeki ünlüleri seslendirmekte zorlanmazlar.
Pek çok Hint Avrupa dilinde olmayan ö, ü, i gibi ünlüler gerçekten dilimize bir ayrıcalık katmaktadır.
Pek çok Hint Avrupa dilinde olmayan ö, ü, i gibi ünlüler gerçekten dilimize bir ayrıcalık katmaktadır.
33)Türkçe’mizde başka dil mensuplarının söylemekte zorlanacağı şekilde yan yana iki sessiz bulunmaz. Hint Avrupa dillerinde bulunan tren, global gibi kelimelerdeki yan yana gelen sessizlerin benzeri bir uygulama dilimizde yoktur.
34)Kafkas dilleri gibi bazı dillerde o derece fazla sessiz harf vardır ki, başka dil mensupları bu derece yoğun sessizleri çıkarmakta zorlanmaktadır. Bu gibi dillerdeki bu özellik, bu dillerin öğrenilmesini zorlaştırmaktadır. Türkçe’mizdeki ünsüz sesler ise tüm dünya dillerinin genelinin ses sistemlerinde var ola gelen seslerdir. Bu nedenle Türkçe’de telaffuzu çok zor bir ünsüz sese rastlanmaz. Bir dili dünya dili yapan özelliklerden biri olan bu özellik, dilimizin ses yapısının öğrenilmesini oldukça kolaylaştırmaktadır. Hatta aslen Türk olan pek çok dilbilimci Arapça, Farsça gibi dilleri o dilleri konuşanlardan daha iyi konuşmuşlardır.
Mevlana, Zemahşeri, Fahreddin Mübarekşah gibi pek çok Türk ilim adamı Arapça ve Farsça gibi dilleri çok iyi öğrenmişler ve kullanmışlardır.
Onların bu dilleri bu denli iyi öğrenmelerinde Türkçe’mizin az önce zikrettiğim özelliklerinin de büyük payı olmuştur. Şu anda da başka ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın, yabancı dilleri o ülke vatandaşlarından daha iyi ve daha düzenli konuştuğu da bir gerçektir. Erovision şarkı yarışmasında İngilizce şarkı ile aldığımız birincilik ödülü, biraz da bu dilin Sertap Erener tarafından iyi kullanılmasının şerefine olmuş olabilir.
Onların bu dilleri bu denli iyi öğrenmelerinde Türkçe’mizin az önce zikrettiğim özelliklerinin de büyük payı olmuştur. Şu anda da başka ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın, yabancı dilleri o ülke vatandaşlarından daha iyi ve daha düzenli konuştuğu da bir gerçektir. Erovision şarkı yarışmasında İngilizce şarkı ile aldığımız birincilik ödülü, biraz da bu dilin Sertap Erener tarafından iyi kullanılmasının şerefine olmuş olabilir.
35)Kaşgarlı Mahmud gibi bir Türk bilgini daha 11.asırda Türkçe’deki kelime dağarcığının on bin civarında olduğunu, bu kelimeleri tek tek derleyip Divan-ı Lugat-it Türk adlı eserine alarak ispat etmiştir.
Bu alim o dönemin şartlarına göre yaptığı araştırma ve incelemelerle 7.500 civarında kelimeyi lügatine alabilmiştir. Ancak kaba bir tahminle halk arasında kullanılan bu kelime sayısının en az on bin civarında olduğunu söyleyebiliriz. Hatta Türkçe’miz daha 5 ve 6. yüzyıllarda Ermenice gibi dilleri etkilemeye başlamış bu dile daha o dönemlerde kelimeler vermeye başlamış müstesna bir dildir. Bu günkü Ermenice’de Türkçe kökenli binlerce kelimenin olduğu da Ermeni dil bilginlerince de bilinen ve kabul edilen bir gerçektir.
36)Türkçe’de diğer Hint Avrupa dillerinde olduğu gibi varlıklara dişilik veya erkeklik verme olayı yoktur. Örneğin İngilizce’de O zamiri kadın ve erkekte farklıdır.
(He-She)
Bu olay kadın ve erkek arasında köklü bir ayırım yapıldığını göstermektedir. Türkçe’mizde ise O zamiri, hem kadını hem erkeği ifade etmektedir.
Fransızca, Almanca gibi dillerde her bir nesneye dişilik, erkeklik, nötrlük verilmektedir. Üstelik bu dişilik ve erkeklik, çoğu zaman gelişi güzel olmakta, belli bir mantık takip etmemektedir. Dişiye ayrı, erkeğe ve nötre ayrı artikel yükleyen bu diller başkaları tarafından kolay kolay öğrenilememektedir. Türkçe’mizde ise böyle bir sorun olmadığı için bu dili öğrenmek bu yönüyle oldukça kolaydır.
Fransızca, Almanca gibi dillerde her bir nesneye dişilik, erkeklik, nötrlük verilmektedir. Üstelik bu dişilik ve erkeklik, çoğu zaman gelişi güzel olmakta, belli bir mantık takip etmemektedir. Dişiye ayrı, erkeğe ve nötre ayrı artikel yükleyen bu diller başkaları tarafından kolay kolay öğrenilememektedir. Türkçe’mizde ise böyle bir sorun olmadığı için bu dili öğrenmek bu yönüyle oldukça kolaydır.
37)Bazı sanal aydınlar, Türk dilinin bilim dili olmadığını iddia etme gafletinde bulunmuşlardır. Biz sadece duygusal bir yoğunlukla bu meseleye değinmiyoruz. Osmanlı gerçekten de Türkçe’yi bilim dili konumuna getirmiştir.
Bu döneme kadar İslam dünyasında bilim dili olarak Arapça ve Farsça kullanılmaktaydı. Ancak Osmanlı aydınları bu Arapça ve Farsça eserleri de Türkçe’ye çevirerek büyük bir hizmet yapmışlardır. Osmanlı aydınları Fransızca’dan ve diğer Avrupa dillerinden Türkçe’ye pek çok bilimsel eser çevirmişlerdir. Daha 16.yy.dan itibaren pek çok yabancı bilimsel eserler Türkçe’ye çevrilmiştir. Hatta bugün Avrupa ve Amerika’dan gelen bilim adamları Osmanlı arşivlerinde, eski kütüphanelerde sabahlamaktadırlar.
Osmanlı alfabesiyle yazılmış bu Türkçe’yi, biz Türklerden daha iyi bilen araştırmacılar pek çok bilimsel veriyi bu kitaplardan kopyalayarak kendi literatürlerine eklemektedirler. Demek ki Türkçe batıyı etkileyecek kadar pek çok bilimsel alanda eserlerin verildiği, verilebildiği bir dildir.
Evet, güzel Türkçe’mizle Dini, bilimsel, edebi binlerce eserler yazılmıştır. Bize düşen Osmanlıca’yı daha iyi öğrenerek bu güzide eserleri gün yüzüne çıkarmaktır. Sadece Osmanlı değil, Selçuklu ve diğer Türk devletlerinde de Türkçe pek çok ilmi eser ortaya konmuştur.
Edebiyata fazla ilgisi olmayan bazı kişilerin Arap harfleriyle yazılmış metinleri gördüklerinde, bu metinlere Arapça dediklerini duyuyoruz.
Bu mantığa göre, Latin harfleriyle yazılan Türkçe’ye de Latince demek gerekirdi.
Nasıl bu harflerle yazılan dile Türkçe diyoruz, bunun gibi Osmanlı harfleriyle yazılan binlerce eser de Türkçe’dir. Osmanlı alfabesi Arap alfabesinden farklıdır. Osmanlı alfabesinde Arap alfabesinde olmayan ama Türkçe’de olan pek çok harf vardır.
Bu mantığa göre, Latin harfleriyle yazılan Türkçe’ye de Latince demek gerekirdi.
Nasıl bu harflerle yazılan dile Türkçe diyoruz, bunun gibi Osmanlı harfleriyle yazılan binlerce eser de Türkçe’dir. Osmanlı alfabesi Arap alfabesinden farklıdır. Osmanlı alfabesinde Arap alfabesinde olmayan ama Türkçe’de olan pek çok harf vardır.
P,ç,j,nazal n,yumuşak ğ harfleri gibi harfler Osmanlı alfabesinde var olan harflerdir. Yani Osmanlı Alfabesi, Arap alfabesi kökenli olmakla birlikte, büyük bir oranla Türk ses sistemine uyarlanmış bir alfabedir.)
38)Bütün evrende büyük bir düzen göze çarpmaktadır. Atomlardan galaksilere, hücrelerden insanlara kadar bu kâinatın her bir öğesi inanılmaz bir düzen içermektedir. Dünya dilleri içerisinde evrendeki bu düzeni içinde barındıran yegâne dillerden biri de Türkçe’dir. Hatta Türkçe, cümlelerde cümlenin bütününden tutun da harflerine varana kadar büyük bir düzen görülmektedir.
Türkçe’deki her kuralın bir tutarlılığı ve mantıksal bir açıklaması vardır. Zaten Türk dili ile uğraşanların ayrıca bir mantık ilmi uğraşısına ihtiyaç duymadan, mantıksal düşünüşün zirvelerine çıkışı da bu nedenledir.
39)Türkçe’de bütün ekler sondadır. Ancak diğer pek çok dilde ekler ya başta, ya iki kelime ortasında ya da sonda gelmektedir. Yani bu tür diller insanda mantık bölünmesi oluşturmaktadırlar. Ancak Türkçe; “istisnasız ekler sondadır der keser” Bu dili öğrenecek olanlar da şu ek başta olacaktı, bu ek ortada olacaktı şu da sonda olacaktı gibi tereddütlerle uğraşmazlar. “Bütün ekler sondadır” derler ve mantık bölünmesinden kurtulurlar. Dil birikimlerinin “ek” konusunu “bütün ekler sondadır” cetveli üzerinden hafızalarına kolaylıkla ve dümdüz olarak çizerler.
40)Türkler tarihin ilk çağlarından beri Tanrının varlığına inanan bir toplum olmuşlardır. Türklerin şuuraltında devamlı bir “yaratıcı” kavramı olagelmiştir.
Roma, Yunan, İran, Hint medeniyetlerinde çok Tanrılı dinlerin etkilerini görmekteyiz. Hatta bu çok Tanrı fikri üçe inerek bu günkü Avrupa’ya da miras kalmıştır. Orhun abidelerinde Türklerin tek bir Tanrı’ya inandıkları açıkça görülmektedir. Belki de dil ve inanç arasında bir bağlantı vardır.
Türkçe gibi Hint-Avrupa dillerine nazaran daha tutarlı ve mantıklı bir görünüm arz eden Arapça ve İbrani’ce gibi dil mensuplarının da öteden beri Tek Allah inancına sahip olmaları da şayan-ı dikkattir.
Bana göre, inançları etkileyen pek çok unsurdan birisi de dillerin düzenliliğinin veya düzensizliğinin şuuraltına yaptığı etkiler olabilir.
Düzensiz bir dil, yaşantıda ve inançta da bir düzensizliğe yol açıyor olabilir.Ancak bu iddianın ciddi bir şekilde araştırılması gerekmektedir.
Diğer dillerle bu dilleri konuşan kimselerin inançları arasında kesin bir bağ kurma donanımını ve birikimini kendimde göremediğimden, özelde sadece sevgili dilimiz Türkçe’miz ve Allah inancımız arasındaki ilişkinin bir vakıa olduğuna inandığımı belirtmekte yarar görüyorum.
Türkçe gibi Hint-Avrupa dillerine nazaran daha tutarlı ve mantıklı bir görünüm arz eden Arapça ve İbrani’ce gibi dil mensuplarının da öteden beri Tek Allah inancına sahip olmaları da şayan-ı dikkattir.
Bana göre, inançları etkileyen pek çok unsurdan birisi de dillerin düzenliliğinin veya düzensizliğinin şuuraltına yaptığı etkiler olabilir.
Düzensiz bir dil, yaşantıda ve inançta da bir düzensizliğe yol açıyor olabilir.Ancak bu iddianın ciddi bir şekilde araştırılması gerekmektedir.
Diğer dillerle bu dilleri konuşan kimselerin inançları arasında kesin bir bağ kurma donanımını ve birikimini kendimde göremediğimden, özelde sadece sevgili dilimiz Türkçe’miz ve Allah inancımız arasındaki ilişkinin bir vakıa olduğuna inandığımı belirtmekte yarar görüyorum.
Tarihi araştıranlar göreceklerdir ki, ilk düzenli orduyu kuran millet de Türk milletidir. Türk tarihinin daha pek çok “düzeni” barındırdığına eminim. Şimdi inançtaki bu mantıksallıktan tutun da, ordudaki, devlet yönetimindeki, törelerdeki görünen bu hassas düzen “dünyaya düzen”(nizam-ı âlem) vermeyi amaçlamış bir milletin, o düzenli diliyle alakalı değildir demeye kimin gücü yeter? Ve bunu söylemek kimin haddidir?
41) Türkçe’mizdeki bazı eklerin anlamıyla da yakın ilgisi bulunmaktadır. Geniş zaman, şimdiki zaman ekleri gibi eklerin akışkan seslerden oluşması oldukça ilginçtir. Geniş zaman kavramı devamlılığı, bir akışı belirtmektedir. Bu kavramın anlamına uygun bir şekilde, Türkçe’mizde geniş zaman eki olan –r eki de akışkan, hareketli bir ektir. Yine aşağı yukarı benzer anlamları içeren ve zaman kaymalarıyla muzarileşen(geniş zaman, şimdiki zaman) şimdiki zaman eki –yor da –y ve –r gibi akıcı sesleri içermektedir. Bu pek çok dilde rastlanılamayacak bir durumdur. Türkçe’deki gelecek zaman eki de oldukça ilginçtir. Adeta bir kuş sesini andıran bu –cek,-cak eki Türklerde öteden beri ayrılığın sembolü olan kuşlara işaret eder gibidir. Kuşlar özgürdür, uzaktır ve bir manada da gelecektir. İnsanın gözünde uçup giden her kuş ulaşılmazdır ve bir yerde geleceği de sembolize eder.
Yine Türkçe’mizdeki “görülen geçmiş zaman” eki olan –dı dilin dişlere değmesiyle çıkarılan bir sestir. Dil adeta bu sesi çıkarırken dışarı doğru yönelmektedir. Pek çok dilde belirginlik ifadesi olan te, the, das gibi sesler yine aynı mantıkla kullanılmaktadır. Bu –dı eki de geçmişte olan olayın görüldüğünü, belirgin olduğunu sesleriyle de göstermektedir.
42) Pek çok kişi Rusça, Yunanca sunucuların Televizyonlardaki hızlı konuşmalarını görüp şaşırmaktadır. Türkçe’miz ne kadar hızlı konuşulsa da seslerin yutulmasına imkân vermeyen bir yapıya sahiptir.
Örneğin, İngilizce’yi bir kişi kitaptan öğrendiği şekliyle konuşabilir ancak kulak aşinası olmadan bu dille konuşulanları anlayamaz. Türkçe öğrenen bir kimse ise konuşulanları anlamak için kitaptan öğrendikleriyle yetinebilecektir. Yani Türkçe, öğrenildikten sonra telaffuzu çok kolay bir dildir. Ve dolayısıyla duyulduğunda da çok kolay anlaşılabilmektedir. Hatta İngilizce’yi öğrenen bir kimse bu dilde konuşurken cümledeki öğelerin yerlerini değiştirirse farklı anlamalara yol açabilir. Ancak Türkçe’yi yeni öğrenen bir kimse vurgulaması ne olursa olsun, öğelerin yerlerini değiştirse de anlaşılır. Hatta büyük ünlü uyumu, küçük ünlü uyumu gibi kurallara dikkat edilmese de Türkçe ifadeler anlaşılabilir. Ve yine dilimizde manayı pekiştiren unsurlardan biri olan şahıs ekleri kullanılmasa da konuşanın ne demek istediği anlaşılacaktır. Bu kullanımlara birkaç örnek verelim:
Ben seni seviyorum cümlesi yerine Türkçe’yi yeni öğrenen bir İngiliz ;
Seviyor ben seni
Ben seni seviyor
Ben seviyor seni
Seviyor seni ben
Seviyor ben seni
Ben seni seviyor
Ben seviyor seni
Seviyor seni ben
Cümleleri gibi eksik, devrik cümleler kursa da hemen anlaşılacaktır.
Elbette yabancı dilleri konuşanlar da dillerini yeni öğrenmeye çalışanların konuşmalarını tek tük anlarlar. Ancak bu dillerdeki artikellerin, edilgen yapıların yanlış ve eksik kullanımı anlamı bütün bütün değiştirebilmektedir.
Elbette yabancı dilleri konuşanlar da dillerini yeni öğrenmeye çalışanların konuşmalarını tek tük anlarlar. Ancak bu dillerdeki artikellerin, edilgen yapıların yanlış ve eksik kullanımı anlamı bütün bütün değiştirebilmektedir.
43)Bir kelimenin öz Türkçe olup olmadığı çok kolay anlaşılabilmektedir. Bir İlkokul öğrencisi bile Türkçe bir kelimeyle Arapça veya Farsça kökenli bir kelimeyi birbirinden ayırt edebilmektedir. Bu Türkçe’nin kurallığını ve düzenliliğini gösteren ayrı bir delildir. Büyük Ünlü Uyumu ve Küçük Ünlü Uyumu kuralları yardımıyla bir kelimenin öz Türkçe olup olmadığını anlayabiliriz. Bu kuralların istisnaları ise oldukça azdır. Örneğin bir 5. sınıf öğrencisi Kitap kelimesinin Büyük Ünlü Uyumu kuralına uymadığından dolayı Öz Türkçe bir kelime olmadığını anlayabilir. Yine balon kelimesinin küçük ünlü uyumu kuralına uymadığını sezen bir 7.sınıf öğrencisi bu kelimenin Türkçe kökenli olmadığını çok rahat söyleyebilir.
Ancak Hint Avrupa dillerinde bir kelimenin başka bir kökenden geldiğini anlamak o kadar da kolay değildir. Kelimenin kökenini anlayabilmek için köklü bir kelime kökeni bilgisine sahip olmak gerekir.
Ancak Hint Avrupa dillerinde bir kelimenin başka bir kökenden geldiğini anlamak o kadar da kolay değildir. Kelimenin kökenini anlayabilmek için köklü bir kelime kökeni bilgisine sahip olmak gerekir.
44)Türkçe’de tamlamalardaki öğelerin yeri değişse de o söz grubunun tamlama olduğu anlaşılır. Örneğin; “Ali’nin kitabı nerede?” cümlesi “Kitabı Ali’nin nerede?” şeklinde söylense de buradaki Kitabı Ali’nin terkibinin belirtili isim tamlaması olduğu anlaşılıverir. Bu tamlamadaki ekler buna imkân vermektedir. Ancak İngilizce gibi dillerde tamlamayı oluşturan unsurların yerleri ekler değişmeden değiştirilse anlam başkalaşır. Örneğin; “Where is Ali’s book?” yerine “Where is book’s Ali?” diyemeyiz. Veya “Where is book of school?” (Okulun kitabı nerede?) cümlesi yerine, “Where is school of book?” (Kitabın okulu nerede) dediğimizde bambaşka anlama gelen bir cümle oluşur. İngilizce’de ekleme imkânlarının kısıtlılığı bizi bu içinden çıkılmaz duruma düşürmektedir.
45)İngilizce gibi bazı dillerde sıra sayılarının eklerindeki farklılıklar bu farkların öğrenimini zorlaştıran bir unsurdur. Örneğin İngilizce’de one(van) bir iken First, birinci anlamına gelir. Yine two, iki anlamına gelirken second ikinci anlamına gelir. Sayılar sıra sayısı yapılabilmek adına oldukça başkalaştırılmaktadır. Bu dilin bu konuda yetersiz ve düzensiz olduğu açıkça görünmektedir. Türkçe’de ise bir sayıyı sıra sayısı yapmak için sonuna –nci ve –inci eklerini eklemek yeterli olacaktır.
Bir-birinci,
iki-ikinci,
iki-ikinci,
Üç-üçüncü vd…
46)Hint Avrupa dillerinde şahıs zamirleri de başkalaşabilmektedir. Örneğin ingilizce’de Ben I(AY) şeklinde söylenirken benim- my, benimki- mine şeklinde kullanılır. Türkçe’de ise zamirlerin hangi kökten geldiği ve hangi eki aldığı açıkçabellidir.
Ben,
Ben-im,
ben-im-ki…
Ben,
Ben-im,
ben-im-ki…
Yine İngilizce’de Bayanlar için o- she iken bayanlar için onun - her şeklinde kullanılır. Türkçe’de ise zamirlerde de bir kurallılık hâkimdir. Böyle köklü başkalaşmalara rastlanmaz.
47)Hint Avrupa dillerinden Almanca gibi dillerde eklerin çoğunluğu başka dillerden geçmiştir. Örneğin Almanca’da; a-analyse, anti-antiklerikal(papalık düşmanı)dis-diskret(ketum),epi-epidemie(salgın hastalık)kon-kongress(kongre),kor-korrekt(doğru)ex-extra(ayriyeten), il-illegal(kanuna aykırı)im-imaginar(hayal),vize-vizekonig(kral yardımcısı- buradaki vize Osmanlı Türkçe’sindeki Vezir kelimesinden geçme olabilir)vd… Türkçe’mizde ise ekler, binlerce yıldır kullanıla gelmiş olan Türkçe kökenli eklerdir.
Üstelik Türkçe Osmanlıca döneminde bile Türkçe kelimelere yabancı ekler çoğunlukla almamıştır. Yabancı ekli kelimeler zaten diğer bir dilden örneğin Farsça’dan ekli olarak dilimize aktarılmış ve öyle yerleşmiştir. Yoksa bu dillerin ekleri hiçbir zaman dilimizde işlerlik kazanmamıştır.
48)Almanca ve İngilizce gibi bu dillerdeki yapım eklerinin çoğu kalıplaşmış ve canlı olmayan eklerdir. Yine bu yabancı dillerden alınan ekler bile zamanla bu dillerde eski anlamını yitirmiştir.
Örneğin ; ver eki eskiden,geçti,uzaklaştı anlamlarında kullanılan bir ekken şimdi,sebep bidiren bir ek olarak kullanılmaktadır. verbluten-kan kaybından ölmek
49)Almanca gibi bazı Hint Avrupa dillerinde İsimlerin aldıkları artikeller durumlarına göre çekime uğratılır. Örnek olarak şu tabloya bakabilirsiniz; aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi isimlerin dişiliğine ve erkekliğine göre aldıkları artikeller de farklılık arzetmektedirler.
Dikkat edildiğinde görülecektir ki;dişiler için iki artikelle yetinilmektedir.
Die ve Der artikelleri….
Erkeklerde ise der,des,dem,den artikelleri olarak nominatif,genitiv,datif,akkusatif halleri ayrı ayrı belirginleştirilmiştir.
Erkek ve kadın ayrımı burada aşikare görülmektedir.
Die ve Der artikelleri….
Erkeklerde ise der,des,dem,den artikelleri olarak nominatif,genitiv,datif,akkusatif halleri ayrı ayrı belirginleştirilmiştir.
Erkek ve kadın ayrımı burada aşikare görülmektedir.
Türkçe’mizde ise böyle garabetlere rastlanmaz.
Singular=Tekil
Plural=Çoğul
Yalın hal
İlgi hali
Yönelme
Nesne hali
Erkek cinsi
Dişi Cinsi
Nötr Cinsi
Die
Der
Den
Die
Plural=Çoğul
Yalın hal
İlgi hali
Yönelme
Nesne hali
Erkek cinsi
Dişi Cinsi
Nötr Cinsi
Die
Der
Den
Die
Der
Des
Dem
Den Die
Der
Der
Die Das
Des
Dem
Das
Des
Dem
Den Die
Der
Der
Die Das
Des
Dem
Das
50)İngilizce’de bazı adlar, hem çoğul hem tekillik ifade eder ki; Türkçe’mizde böyle bir kullanım yoktur. Örneğin; “aircraft”ın çoğulu aircraft??? Yine “deer” kelimesinin çoğulu deer??? Kelimesidir. Yani gayet mantıksız bir şekilde bir kelime aynı anda tekilken bir yanda çoğul olmaktadır. Bu bana “teslis”akidesini anımsatmaktadır. Aynı anda Tanrı “tek” iken yine aynı anda “üç” yani çoğuldur. Bu olay belki de inançların dile yansımasını gösteren bir örnektir.
51)Özellikle İngilizce’nin bilim dilinde kullanılan kelimelerin çoğulları da kuralsız yapılır ki; Türkçe’mizde böyle bir düzensizliğe rastlamak mümkün değildir. Örneğin;
medium/media
stimulus/stimuli vb.
stimulus/stimuli vb.
Bu ve benzeri kelimeler genelde Latince kökenli kelimelerdir ve düzensiz bir biçimde çoğullaşırlar. Çoğul olmalarını sağlayacak belli başlı bir kural yoktur.
52)İngilizce’de sıfatlarda da bir kuralsızlık mevcuttur. Örneğin;
good-iyi
better-daha iyi
best-en iyi
good-iyi
better-daha iyi
best-en iyi
Bu üç örnek birbirleriyle güya aynı kökten gelmiştir ama birbirleriyle aralarında bir yazım ilgisi bulunmamaktadır.
Ana dili olarak bu dili kabul edenler dışında bir başkasının bu anlam ilgisini kavraması çok güçtür. Ancak Türkçe’de kökten en değişik hale türetilmiş kelime bile mantıksal bir süreçle türetilmiş gibi gözükmektedir.
İyi-Daha iyi-En iyi
kelime grupları ve bu kelime grupları içinde bulunan zarflar belli bir düzen ve mantıkla oluşturulmaktadır. Bu zarflar bütün sıfatlar için kullanılabilir.
Güzel, daha güzel, en güzel
Kötü, daha kötü, en kötü görüldüğü gibi kelime değişmemekte bir yabancının küçük bir mantığı kavraması halinde öğrenebileceği kolay bir hal almaktadır.
İyi-Daha iyi-En iyi
kelime grupları ve bu kelime grupları içinde bulunan zarflar belli bir düzen ve mantıkla oluşturulmaktadır. Bu zarflar bütün sıfatlar için kullanılabilir.
Güzel, daha güzel, en güzel
Kötü, daha kötü, en kötü görüldüğü gibi kelime değişmemekte bir yabancının küçük bir mantığı kavraması halinde öğrenebileceği kolay bir hal almaktadır.
53)İngilizce’de kiplerin edilgen ve –di’li geçmiş zamandaki şekilleri değişmektedir. Mesela; e-bilmek manasındaki Can kipi’nin –di’li geçmiş zamandaki şekli could olmaktadır. Türkçe’de ise böyle bir değişim yoktur. Her görev kelimeye belli bazı eklerle yüklenir, -ebilir,-ebildi,-ebilmiş gibi.. Türkçe bu şekliyle akıla ve mantığa dayanan uzay çağının yegane lisanıdır.
54)İngilizce’de fiiller azdır. Bu yetersizliği telafi için bu dilde edatların yardımıyla bir fiil, bazen kuralsız bir şekilde pek çok anlama gelebilmektedir.
Get about-dolaşmak
Get away-kaçmak
Get away with-cezasız atlatmak
Give in-teslim olmak
Go down-inmek
Get up-yönetmek,kalkmak….
Have-sahip olmak,yapmak….
Get about-dolaşmak
Get away-kaçmak
Get away with-cezasız atlatmak
Give in-teslim olmak
Go down-inmek
Get up-yönetmek,kalkmak….
Have-sahip olmak,yapmak….
55)İngilizce’de dönüşlü fiili oluşturmak adına yeni bir cümle kurulur.
Alışmak-to accustom one’s self
Yorulmak-to fatıque one’s self
Dinlemek-to rest one’s self
Isınmak-to warm one’s self
Alışmak-to accustom one’s self
Yorulmak-to fatıque one’s self
Dinlemek-to rest one’s self
Isınmak-to warm one’s self
Türkçe’de ise bu bir tek fiille ve ekle yapılır.
56)İngilizce gibi Hint Avrupa dillerinde bazı soru zamirlerde bulunma hali yönelme hali bulunmadığı halde bu ek varmış kabul edilir…
here=bura-ya
bura-da
where=nere-ye
nere-de
here=bura-ya
bura-da
where=nere-ye
nere-de
57)Bazıları İngilizce’de eylemleri karşılayan benzer, fakat farklı kelimelerin sayısının çok olduğunu söylerler. Bu doğrudur. Ancak bu kelimeler incelendiğinde görülür ki, bu fiillerin çoğu, bu dile başka dillerden geçmiştir.
Bu mantıkla Türkçe’ye baktığımızda Türkçe’deki fiillerin de zenginliği dikkat çeker;
pour-bir yerden bir yer dökmek
spill-yanlışlıkla dökmek
drop-kazara düşürmek
pour-katmak
spill-dökmek
pour-bir yerden bir yer dökmek
spill-yanlışlıkla dökmek
drop-kazara düşürmek
pour-katmak
spill-dökmek
İngilizce’ye yabancı dillerden geçmiş pek çok fiili örnek gösterip; işte İngilizce ne zengin bir dil demek, gerçekten komik bir iddiadır. Bu halde Türkçe’ye Farsça ve Arapça’dan geçmiş on binlerce kelimeyi de nazara almak gerekir ki; Türkçe’deki fiil zenginliği o zaman daha da iyi anlaşılır.
58)Hint Avrupa dillerini konuşanların bir komik iddiası daha vardır.
Onlar dillerinin özelliği olarak, karşılaştıkları nesnelere, karşılık olacak kelimeleri anında üretebildiklerini iddia ederler. Sanki Türkçe’de ve Türklerde böyle bir özellik yok gibi, bunu bize karşı bir üstünlük vesikası kabul ederler. Hâlbuki halkın konuştuğu Türkçe’yi incelediğimizde, bizim ismini İngilizce olarak söylediğimiz pek çok kavramın Türk ağızlarında öz Türkçe karşılıklarıyla yaşadıkları görülmektedir.
İşlek yapım ekleri sayesinde pek çok kavrama karşılık bulabilme özelliği olan Türkçe, eşi dünyada bulunmayan bir dildir.
Örneğin şu “Bilgisayar” kelimesi, belki “Computer” kelimesinden daha kapsamlı bir şekilde o aletin görevini yansıtmaktadır.
Batı dillerinde yeni bulunan bazı kavramlara örneğin; elementlere isim verilirken gülünç bir yöntem izlenmektedir.
Madem batı dilleri karşılaşılan kavramlara hemen yeni adlar koymaya müsaittir o halde neden Germanyum,ainştanyum,polonyum,berkiliyum,unununiyum vb.. gibi o elementin hiçbir özelliğini yansıtmayan isimler konulmaktadır.
Türkçe’yi konuşanlar ise asla böyle saçma yollara tevessül etmezler. Türkçe’nin zenginliği sayesinde o kavrama karşılık olacak kelime hemen ortaya çıkıverir. Bu kelimenin, o kavramın pek çok özelliğini karşılayacak nitelikte olmasına da dikkat edilir. Elbette bazı yabancı kelimeler dilimize girmiştir. Bundaki suç dilde değil bizdedir.
* Türkçe yapım eklerinin ne kadarını biliyoruz?
* Kelime hazinemiz ne kadar geniş ve ne kadar yoğunlukla kitap okuyoruz?
* Türkçe yapım eklerinin ne kadarını biliyoruz?
* Kelime hazinemiz ne kadar geniş ve ne kadar yoğunlukla kitap okuyoruz?
Gibi soruları kendimize yönelttiğimizde bir pişmanlık, bir vicdan azabı hissediveririz yüreğimizde. İngilizce’de, Türkçe’deki sözcük ve söz karşılığı olarak aynı kelime yani Word kullanılır. Ancak Türkçe sözcük ile söz arasındaki ayırımı yapmış ve bu kavramların daha da belirginleşmesini sağlamıştır.
Elbette ağızdan çıkan ve daha bir bütüncüllük, daha bir yargı ifade eden sözle, sözcük aynı şeyler olmasa gerek.
Elbette sözcük daha küçük yargıları ve ses birimlerini kapsayan bir addır.
Bu nedenle söz kelimesinin sonuna bir –cük eki gelerek bu anlam ayırımı belirginleşmiştir. İşte Türkçe en ufak bir anlam ve görev farklılığını gösteren müstesna bir dildir.
Elbette sözcük daha küçük yargıları ve ses birimlerini kapsayan bir addır.
Bu nedenle söz kelimesinin sonuna bir –cük eki gelerek bu anlam ayırımı belirginleşmiştir. İşte Türkçe en ufak bir anlam ve görev farklılığını gösteren müstesna bir dildir.
59)Türkçe dışarıdan aldığı kelimeleri adeta Türkçeleştirmektedir.
O kelimelere kendi kurallarını tatbik etmektedir. Ancak bu kelimeleri bütün bütün de aslında uzaklaştırmamakta, onların orijinalliğini de korumanın bir yolunu bulmaktadır.
Örneğin:
O kelimelere kendi kurallarını tatbik etmektedir. Ancak bu kelimeleri bütün bütün de aslında uzaklaştırmamakta, onların orijinalliğini de korumanın bir yolunu bulmaktadır.
Örneğin:
Kitap kelimesi Arapça bir kelimedir, aslı Kitab kelimesidir. Yani bu kelimenin aslında son ses “b” sesidir. Türkçe ise kendi düzeni itibariyle sonda “b” sesini alamayacağından dolayı bu “b” sesini sert “p” sesine dönüştürmüştür. Böylelikle bu kelime Türkçeleşmiştir. Fakat Türkçe bu dili konuşan insanların fıtratına uygun bir şekilde hoşgörülü bir dil olduğundan bu kelimeyi aslından tamamen koparmamıştır. Zaten içinde var olan bir kural gereği Kitap kelimesine ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde bu p sesi aslına yani “b” sesine dönüşür. Kitap,Kitaba,kitabı şekillerinde olduğu gibi.. Yine bazı Arapça kökenli kelimelerin sonunda iki ünsüz bulunmaktadır.
Örneğin; Hiss kelimesi..
Örneğin; Hiss kelimesi..
Türkçe’de bu kelime his şeklinde telaffuz edilerek Türkçeleştirilir. Fakat his kelimesi etmek yardımcı eylemini aldığında sondaki –s sesi ortaya çıkıverir. Hissetmek..pek çok yabancı kelimede bu görülmektedir. Türkçe içine aldığı kelimeleri tamamıyla asimle etmemektedir. Onları adeta tüm gücüyle yaşatmaya çalışmaktadır. Bu yönüyle dünyada Türkçe’ye benzer başka bir dil gösterilemez. Dilin bu güzelliği bu dili konuşan insanlara da yansımıştır..
Bir başka örnek de fikir şeklinde Türkçeleştirilen ama aslı fikr olan kelime benzeri kelimelerdir. Bu tür Arapça’dan gelmiş kelimeler de tamamen asimle edilmezler. Bu tür kelimeler de sonlarına ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci ünlü düşer. Fikri,fikre vb..
60)Türkçe’nin diğer bir güzelliği de dilbilgisi araştırmaları için oldukça uygun bir dil olmasıdır. Türkçe’yi şekil yani Morfolojik yönden incelemek isteyen biri hiç zorlanmayacaktır. Az bir uğraşla kelimenin kökünü, ekini bulabilecektir. Bunları da tire çizgileriyle çok rahat ayırabilecektir. Ancak Fransızca’yı, Almanca’yı ya da İngilizce’yi morfolojik yönden araştırmak isteyen biri oldukça zorlanacaktır. Türkçe’deki kelimelerin köken incelemesini yani etimolojik incelemesini yapmak da gayet kolaydır. Türkçe’de hiçbir zaman önek bulunmaması bunu sağlayan unsurlardan birisidir. “Türkçe daima sondan ek alır”, kuralını bilen birisi Türkçe’yi çok rahat köken yönünden inceleyebilecektir.
Hint Avrupa dillerinde ise kelimenin kökeni çoğunlukla öneklerle karıştığından ve kaynaştığından ya da kelimelerde düzensiz değişimler, başkalaşmalar olduğundan etimolojik araştırmalar oldukça zordur.
61) Türkçe’deki bütün kelimelerin kökleri tek başlarına bir anlama ve yargıya sahiptirler. Özelikle Fransızca’da kökler genelde tek başlarına bir anlam ifade etmezler. Eklere, zamirlere muhtaçtırlar. Türkçe kelimeler ise hiçbir eke veya zamire ihtiyaç duymadan, kök halleriyle bir yargı ifade edebilirler.
Örneğin: git- fiili tek başına emir bildirmektedir. Üstelik hiçbir eke de ihtiyacı yoktur.
Örneğin: git- fiili tek başına emir bildirmektedir. Üstelik hiçbir eke de ihtiyacı yoktur.
62)Türkçe’deki bazı kelimelerdeki kalın ünlüler şehirleşmeyle birlikte inceleşmeye başlar. Bu bir kuralın delinmesi gibi görünmektedir ama aslında başka bir kuralın da başlamasıdır. Türkçe’deki bazı kelimeler şehir diline geçtikçe ünlüleri itibariyle incelmeye yüz tutar. Ana-anne,kardaş-kardeş,alma-elma örneklerinde olduğu gibi.. Elbette bu çok da yaygın değildir.
Ancak Türkçe’nin içinde tetiklenmeyi bekleyen böyle bir eyilim vardır.
Bu temayüller Türkçe’nin gün geçtikçe daha da inceleşeceğini ve müzikalleşeceğini gösteren birer delildirler de aslında..
Bu temayüller Türkçe’nin gün geçtikçe daha da inceleşeceğini ve müzikalleşeceğini gösteren birer delildirler de aslında..
Örneğin; karı-koca tabirlerinin kaba bulunarak bırakılmaları ve bunların yerine eş kelimesinin yerleşmesi Türkçe’deki bu temayülü gösteren ayrı bir göstergedir. Çocuk kelimesinin yerini çoğu zaman küçük kelimesi almaktadır. Bu da böylesine bir meylin işaretçisi olabilir.
Farsça Gol, gul kelimesinin Türkçe’de Gül kelimesine dönüşmesi de meselemizi aydınlatmak açısından ayrı bir örnektir. Artık kaba olarak kabul edilen ancak zamanında çokça kullanılan kelimeler yerlerini daha inceleşmiş ve kibarlaşmış kelimelere terk etmektedirler.
Örneğin avrat, yosma, hatun, karı, hatta kadın kelimeleri artık Türkçe’nin değişen mantığına göre kaba bulunmaktadırlar.
Hanım ve bayan kelimeleri bu kelimelere nispeten daha akıcı olan h ve y ve daha annemsi olan b ve m seslerini aldıklarından muhafaza edilmektedirler.
Kısacası Türkçe’de kelimeleri anlamlarına uygun seslerle kullanma temayülü ilk çağlarda olduğu gibi bugün de daha renkli ve güzel bir şekilde yaşamaktadır. Arapça, Farsça ve Rumca gibi dillerden gelen bazı kelimeler ise bu değişimi desteklemektedirler.
Kısacası Türkçe’de kelimeleri anlamlarına uygun seslerle kullanma temayülü ilk çağlarda olduğu gibi bugün de daha renkli ve güzel bir şekilde yaşamaktadır. Arapça, Farsça ve Rumca gibi dillerden gelen bazı kelimeler ise bu değişimi desteklemektedirler.
63)Hint Avrupa dillerinde kullanılan çekim eklerinin birden fazla görevi olabilir. Bir ek hem çokluk bildirirken hem de farklı bir görevi ifade edebilir. Türkçe’mizde ise her görev için ayrı bir ek bulunmaktadır. Bu da anlam karışıklığını önleyici güzel bir özelliktir.
Türkçe hakkında eleştiri konusu yapılan aşırı ek birleşmeleriyle uzun kelimeler oluşması olayı ise asla bir kusur değildir. Başka dillerde ayrı ayrı kelimelerle hatta cümlelerle anlatılan bir yargının, düşüncenin Türkçe’de eklerle anlatılması nasıl bir kusur olabilir? Türkçe’nin bu özelliği her duyguyu, her düşünceyi özgürce ve çok aşırı kelime kullanımına gitmeden kullanmayı sağladığından alkışlanması gereken bir özelliktir.
Örneğin; sevmediklerimizden misiniz? Cümlesini İngilizce olarak söylemek için pek çok kelime kullanmak zorunda kalırız. Kalıplaşmış bazı eklerin öğrenimi ve kullanımı, yepyeni kelimelerin ezberlenmesinden ve kullanılmasından daha kolaydır.. Bu kelime cümlenin İngilizce’sine bir göz atalım: Are you that we didn’t love you?
Örneğin; sevmediklerimizden misiniz? Cümlesini İngilizce olarak söylemek için pek çok kelime kullanmak zorunda kalırız. Kalıplaşmış bazı eklerin öğrenimi ve kullanımı, yepyeni kelimelerin ezberlenmesinden ve kullanılmasından daha kolaydır.. Bu kelime cümlenin İngilizce’sine bir göz atalım: Are you that we didn’t love you?
Üstelik Türkçe’de yeniden özne kullanımı ihtiyacı da yoktur.. Şimdi uzunluk bakımından bu iki cümle arasında fazla fark yoktur. Sadece sev- fiilini bilen birisi zaten bildiği kalıplaşmış eklerle istediği cümleyi kurar.. Ancak Hint Avrupa dillerinde aynı cümleyi söyleyebilmek için 7 tane ayrı kelimeyi ve o kelimelerin anlamlarını öğrenmek gerekmektedir.
O halde Türkçe’nin bu yönden kusurlu olduğunu söylemek apayrı bir kusurdur. Üstelik bu verdiğimiz basit örneğin dışında öyle örnekler vardır ki, Türkçe’deki eklerle ifade edilen anlamların, daha fazla ekonomiklik sağladığını bu örneklerde açıkça görmekteyiz.
64) İngilizce gibi Hint Avrupa dillerini konuşanların diğer bir iddiası da Türkçe’nin zor olduğu iddiasıdır. Bu iddiada bir bakıma haklılar, çünkü Türkçe’nin sistemi, bu iddia sahiplerinin alıştığı, İngilizce gibi Hint Avrupa dillerinin sisteminden oldukça farklıdır.
Elbette alışılan bir dil sisteminden bambaşka bir dil sistemine geçmek, o kadar da kolay değildir. Bizim için de bir İngilizce’yi, Fransızca’yı öğrenmek o kadar kolay değildir. Çünkü o dillerin sistemleri, bizim dilimizin dâhil olduğu Ural-Altay dil sisteminden oldukça farklıdır.
Bir gün öğrencilerimle Çanakkale’den feribotla Gelibolu’ya geçiyorduk. Maksadımız bizim uğrumuza şehit olmuş atalarımızın mezarlarını ziyaret etmekti. Feribotta düşman saflarında yer alan atalarının şehitliklerini ziyarete gelen İngiliz geziciler de vardı. Tabii ki öğrencilerim doğal bir merak saikasıyla bu yabancılarla konuşmak istediler. İngilizler öğrencilerimi çok sevmişti. Onlara ilgi gösteriyorlardı. Ancak bu İngilizlerin ataları, bundan seksen beş küsur yıl önce Türklere ve Türk çocuklarına bu kadar sevgi ve ilgi göstermemişlerdi.
Bir gün öğrencilerimle Çanakkale’den feribotla Gelibolu’ya geçiyorduk. Maksadımız bizim uğrumuza şehit olmuş atalarımızın mezarlarını ziyaret etmekti. Feribotta düşman saflarında yer alan atalarının şehitliklerini ziyarete gelen İngiliz geziciler de vardı. Tabii ki öğrencilerim doğal bir merak saikasıyla bu yabancılarla konuşmak istediler. İngilizler öğrencilerimi çok sevmişti. Onlara ilgi gösteriyorlardı. Ancak bu İngilizlerin ataları, bundan seksen beş küsur yıl önce Türklere ve Türk çocuklarına bu kadar sevgi ve ilgi göstermemişlerdi.
Çanakkale Savaşında İki yüz elli bin Türk gencini hiç acımadan son model silahlarını kullanarak katletmişlerdi. Ancak bir o kadar da kendileri zayiat vermişlerdi. İşte bu ataların çocukları (çoğu 70,80 yaşlarındaydı) şimdi etrafa gülücükler yolluyorlar, Türkleri çok sevdiklerini söylüyorlardı. Elbette onlar babalarının suçlarıyla cezalandırılamazlardı.
Şu an için onlar sadece birer turisttiler ve ülkemin ekonomisi için faydalı birer ziyaretçiydiler.Bir iki geziciyle konuşmaya başladık..
Türkçe öğrenip öğrenmediklerini sordum. Türkçe’nin çok zor bir dil olduğunu ve öğrenemediklerini ifade ettiler. Ben de kendilerine Türkçe’nin mantıklı, kurallı ve akla uygun bir dil olduğunu açıklamaya çalıştım. Bunu kendileri de anlamıştı, zaten. Çünkü çok kesin bir şekilde bana katıldıklarını ifade ediyorlar ve bunu hissettiriyorlardı.
Türkçe öğrenip öğrenmediklerini sordum. Türkçe’nin çok zor bir dil olduğunu ve öğrenemediklerini ifade ettiler. Ben de kendilerine Türkçe’nin mantıklı, kurallı ve akla uygun bir dil olduğunu açıklamaya çalıştım. Bunu kendileri de anlamıştı, zaten. Çünkü çok kesin bir şekilde bana katıldıklarını ifade ediyorlar ve bunu hissettiriyorlardı.
O gün için bilimsel İngilizce seviyem çok iyi olmadığından onlara söylemek istediğim pek çok gerçeği de söyleyemedim. Gerçekten de İngilizce o kadar da kolay bir dil değildir. Bu gün hazırlanan Gramer kitapları, kolaylaştırılmış ve yontulmuş İngilizce’nin yabancılara öğretilmesini amaçlayan kitaplardır. Bu kitaplarda geçen cümle yapıları, düzensiz fiiller, kelimeler nisbeten hafifleştirilmiş ve avam bir İngiliz’in de anlayabileceği seviyeye indirgenmiş yapılardır. Aslında Shekspir’in İngilizce’si o kadar da kolay bir İngilizce değildir. Üstelik biz bugünkü İngilizce’ye de kolay diyemeyiz. Azaltılmış haliyle bile beş yüzden fazla düzensiz fiil, isim, sıfatı içinde barındıran bir dile nasıl basit diyebiliriz. Belki bizim yanlışımız İngiliz’e, Fransız’a Türkçe’yi öğretmek gibi bir vazifeyi kendimize yükleyemeyişimizdir. Bu vazifeyi omuzlarımıza alırsak, elbette, onların anlayabileceği şekle indirgenmiş dil bilgisi kitapları da basabiliriz.
Örneğin
“ben kitabı okuyorum” cümlesinde yüklemin yeri sondadır. Ancak İngilizce’de yüklem hemen özneden sonra gelir. Bu kullanım Türkçe’mizde de zaten mevcuttur. “ben okuyorum kitabı” bu şekil de Türkçe’ye göre yanlış değildir. Türkçe’yi yeni öğrenen bir İngiliz bu şekilde meramını çok rahat ifade edebilir ve biz onu rahatlıkla anlarız.
Örneğin
“ben kitabı okuyorum” cümlesinde yüklemin yeri sondadır. Ancak İngilizce’de yüklem hemen özneden sonra gelir. Bu kullanım Türkçe’mizde de zaten mevcuttur. “ben okuyorum kitabı” bu şekil de Türkçe’ye göre yanlış değildir. Türkçe’yi yeni öğrenen bir İngiliz bu şekilde meramını çok rahat ifade edebilir ve biz onu rahatlıkla anlarız.
Yine bir İngiliz Şahıs zamirini devamlı başta kullanmaya alışmıştır. Bırakalım Türkçe’yi konuşurken de devamlı ben,sen,o gibi zamirleri başta kullansın.. Yine büyük ünlü uyumu gibi mantığa uygun kuralları anlamakta zorlanan yabancılar da çıkabilir. Onlara katı bir tutumla yaklaşmak yerine, dili öğrenmeye geçiş sürecinde, bazı kolay kullanımları da gösterebiliriz.
Örneğin; “azaltılmış” kelimesi köken olarak azal- fiilinden gelmektedir. Bu fiilin kökeni doğru ifade edildikten sonra “azaltilmiş, azaltulmuş” gibi Büyük ünlü uyumu kuralına uymayan kullanımların da bir Türk tarafından anlaşılacağını göz önüne alarak, yabancıların bu tür kullanımlarına müsamaha ile yaklaşmak gerekir.
Örneğin; “azaltılmış” kelimesi köken olarak azal- fiilinden gelmektedir. Bu fiilin kökeni doğru ifade edildikten sonra “azaltilmiş, azaltulmuş” gibi Büyük ünlü uyumu kuralına uymayan kullanımların da bir Türk tarafından anlaşılacağını göz önüne alarak, yabancıların bu tür kullanımlarına müsamaha ile yaklaşmak gerekir.